Burada Diaspora Yönetim/İlişki Stratejisi Yanlış. (Nokta)
Bismihisubhanehu, Elhamdulillah, salatuselam resulullah.
Fakirin diaspora yazıları devam ediyor. Hatalar affola.
1. Dünya değişiyor.
Medeniyetler, milletler ve/veya devletlerarası mücadeleler de değişiyor. Globalleşme herşeyi etkiliyor. Sınırlar zayıflıyor. Görünen de sınırların daha da silikleşeceği yönünde. Sınırlarının içinde iyi korunan ülke de pek kalmadı. Şuan dünyanın belki de en önemli manivelalarından olan sınır ötesi sosyal, etnik, dini güçler bütün dünyada ülkeler için yeni dinamikler olarak ortaya çıkıyor.
2. Türkiyemiz,
Güzel ülkemizi kurucu ve/veya kurtarıcı irade; yıllarca milletler ve ülkeler kaybetmiş bir toplam kaybetme bilinçaltı tortusu ve aynı zamanda kökenlerinden koparılarak başkalaştırılmış bir dini, sosyal ve siyasi aidiyet ile örülmüştü. Kurucular; halkın tarihen sahip olduğu tanımlar, demografik, etnik, dini, kimlikler değil, olmak istediklerini kurguladılar. Şablonsal bir mühendislikle, çoğu zaman cumhuru zorla güderek, kendi tabirleriyle yeni bir ulus oluşturmak istemişlerdi. Ecnebilerin de bu işte ciddi plansal ve cebri etkileri olmuştu. Bu yeni ulus sınırlarının içinde kendi halindeydi. İçine kapandırılmıştı. Dışarıya ait talepler ve eskiden sahip oldukları kötülenmişti, yasaklanmıştı. Strateji bir nevi otur, karışma ödevini yap idi.
Bu tanımlamada sınır içinde kalan herkes tek tip bir ulusunun parçasıydı. Türk’tü. Sadece gayri müslümler birtakım haklarıyla farklı bir durumdaydılar. Hatta onlar da Türk’tü. Bütün farklı etnisiteler; kürtler, çerkezler, lazlar, Boşnaklar, Arnavutlar, v.s. hepsi Türk ırkındandı. Sınırın dışında kalanlar ise Türk değildi. Örneğin sınır dışı Kerkük, Halep, Bayır Bucak Türkleri; Türk değil Türkmen di. Bulgaristan, Bosna ve Yunanistan Türkleri; soydaş tı. Iğdır Türk, Nahcivan Azeriydi. Artı olarak herkes aynı ideolojiden, aynı görüşten olmak zorundaydı. Sevgileriniz, dininiz bile bize özeldi. Bizim dilimizleydi. Minarelerdeki ezan bile sınırın içinde, dışında farklıydı.. v.s. Değil gayri Türk etnisiteler, Türkoğlu Türkler bile sınırın dışındaysa başkasıydı. Planda ve tanımda yoktu. Kimsenin umurunda değildi. Olmamalıydı da. Unutuldu. Unutulmak istendi. Unutturuldu. Bir korku vardı. Hem de haklı bir korku. Tekrar parçalanma, bölünme ve emperyalistlerce yönetilme. ‘’Böl ve yönet’’ görülen bir şeydi. Egemenlerin eline yeni bir koz vermemeliydi. Her türlü eski bağlantı bu topraklarda büyük, önder devlet arzularını köpürtebilirdi.
Gerisi; ayrıntı ve siyasi pencerelere göre de farklı tanımlanabilir.
Hikaye bu.
O zaman böyleydi.
Retrospektif bir yargılama bu yazının konusu değil ve anlamsız, çoğu zaman da haksız veya bence verimsiz. Geldi, geçti. Oldu. Bitti.
3. Yeni dünya;
Bu gün dünya değişti. Türkiye de mecburen değişti. Eski tanımlama ve korumacı yeni tanımcı refleksli duruş; sınırların içi ve dışı tanımlaması artık dünyanın yeni şablonuna uymuyor.
İçeride; hem etnik bölücülük ve onun oluşturduğu kör terör, hem de iletişim çağında dünyanın geldiği insani haklar, hürriyetler çerçevesinde etnik, mezhebi tanımlar ve insani, kültürel talepler karşı durulamaz hale geldi. Öte yandan eskiyen, ilk kurucu tanımlamalar; ecnebi ve/veya bölgesel emperyalist ülkeler ve/veya yakın rakipler içinse kullanışlı manivela ve materyallere dönüşmeye başladı. Ülke ve dirlik için tehlikeli olmaya başladı.
Dışarıda; birinci olarak komşu ülkelerde aynı etnik kökenli insanların yaşadığı bölgelerde yeni tanımlar ve siyasi varlıklar oluştu. Bunlar içeriyi etkiledi. Etkilemeye devam ediyor. İkinci olarak da etnik ve mezhebi temelli iç grupların dışarıda diasporaları oluştu. Yaşadıkları zaman tünelinde ve reel gerçeklikten uzak, büyük bir kısmı yalan yanlış tarihi bilgi ve tanımlamalarıyla, arzulu ve şiddetli bir şekilde kin, öfke ve düşmanlıkla yoğruldular, yoğrulmaya devam ediyorlar. Bu kontrol edilemez hatta başka ülkelerin yönettiği, beslediği, kullandığı sınır dışı diasporal gruplar; güçlendi, radikalleştiler. İçeride sosyal gruplar arası oluşmuş tarihi geçmişi olan grupsal güç dengelerine, komşuluğa dayalı saygıya, gelenek ve örfe dayanan barışı, iletişimi bozmaya başladılar. Ülkemizdeki kendi benzer eksenlerini harekete geçirerek iç barış ve kamu düzenini tehdit edebilecek potansiyeli olan birer güce dönüştüler. Üçüncü olarak, ülkemize ait her türlü mutedil veya radikal dini gruplar ve siyasi spektrumun radikal grupları dahil sol, sağ her türlüsü de; sınır dışında özgürce örgütlendiler ve kendi sosyal gruplarıyla aktif diasporal yapılara dönüştüler. Bunlar da ülke insanını kendi sosyal segmentlerinden başlayarak etkilemeye başladılar.
Örneğin; Avrupa Kürt Diasporası, Avrupa Alevi Birlikler Federasyonları, Avrupa Milli Görüş Teşkilatı, Avrupa ülkücü Türk Federasyonları, Avrupa Nur cemaati, v.s.
Dışarıda bulunan ve hepsi bizim bir parçamız olan bu sosyal, siyasi, etnik, mezhebi v.s. gruplar; başı boşlukla savruldukları yerlerde kimi zaman pozitif, kimi zaman bir negatif güç olarak bize etki etmekteler.
En önemlisi de varlar. Varsa; varında bir tanımı, sınırı, düzeni ve süreci herşeyden de öte idaresi/yönetimi gerekli değil midir?
4. Adaptasyonlarımız;
Halkımız da, devletimiz de bir şeylerin değiştiğini gördü. Bu konu çok uzun. Bazısını doğal olarak, bazısını bir akılla, bazısını ise zorunlulukla yaptık ve değiştik, değiştirildik. Degiştirdik. Kısaca iktifa edersek; tanımlarımızla tekrar hafifce oynadık. Etnik kökenleri reddetmiyoruz. Risklerimize rağmen korkuyla reddettiklerimiz zenginliğimize dönüşüyor iddiasındayız. Hatta Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları diye çok ciddi bir tanım yaptık, gitgide büyüyor. TİKA dev bir motor, üretiyor. Dış işleri kokteyl salonundan çıkıp bütün tarihi kökler ve akrabalarıyla iletişime başladı. Siyasetçilerimiz seçim önceleri Alamanya, Fransa yolunu tutmaya başladılar. v.s. Tren rayına girmedi ama oraya doğru ağır aksak, hamaset dolu ve tecrübesizce gidiyor.
5. Diasporalarımız,
Diasporalarımız genelleyerek üç ana bölümde sınıflandırılabilir.
Birincisi; yeni göçlerle oluşan siyasi, etnik, sosyal, hemşerisel v.s. diasporalar. Yukarıda biraz bahsettim. Kimisi küskün, kızgın, öfkeli, talepkar, hatta bölücü, bir kısmı vatansever olarak dini yada milli birtakım görüşleri olan, kimisi apolitik, mutedil insanlarımız. Ülkeye ve kültüre en yakın olanlar bunlar. Çok tazeler. On, yirmi yada kırk yıllıklar.
İkincisi; Son yüzyıldan önce terketmek zorunda kalarak sınırlarımız dışında kalan coğrafyalarımızda yaşayan oranın yerleşikleri. Irak, Suriye, Lübnan, Kafkasya, balkanlar gibi yerlerde ki halklar, insanlar.
Üçüncüsü de bir medeniyet tasavvuru ile ortak bir tarih ve duyguya sahip uzak toplumlar. Ki bunların da çoğu zaman eski ve yeni dönemde bize katılmış, ülkemiz vatandaşı olmuş iç diasporaları var. (Örnek ben/biz.) Boşnaklar, arnavutlar, çerkezler, çeçen&İnguşlar, tatarlar, özbekler, kazaklar, Filistinliler v.s.
Evet! Bu yazının konusu şimdi başlıyor. Üçüncüsü…
Önce Son söz;
6. Diasporalarımızı yönetemiyoruz.
Stratejimiz yok. Tecrübemiz yok. Süreçlerimiz yok. Hedeflerimiz yok.
Ne var?
Bolca hamaset, bir yığın reel dünyanın dinamiklerinden uzak aktivist kafalı güya fikir adamı, hemen kısır iç siyasetten başını kaldıramayan oy veya ün peşinde olan her şeyi ve herkesi kullanmaya çalışan acar politikacılar, kısa süreli uluslararası faydaların peşinde koşan ucuz hariciyeci kesilmiş akıllı siyasetçiler, memur tipli görevliler. v.s.
Neyse eleştirmek kolay, geçelim.
Ortalama ülkemiz insanı da diasporalarının farkında değil. ve hatta ‘o nedir, nerden çıktı?’ Yaklaşımı. ‘Başımızı ağrıtmayın’ , ‘siz de mi?’ gibisinden korkulara da gebe. Eski Türkiye’nin korkuları birçok sosyal ve siyasi grupta hala var. Bu da ve halen devam eden etnik bölücü terörün yansıması. Onu da makul karşılıyorum.
Geçenlerde gazetede bir yazı gördüm. Gazeteciler duyulmak isteneni ballandırmışlar.
‘Kırım önemli ama Türkiye daha önemli’
( http://haber.star.com.tr/guncel/kirim-onemli-ama-turkiye-daha-onemli/haber-1094700 )
Zaten önceden beri hissettiğim, yazmayı ve dostlarımla istişareyi düşündüğüm bir fikriyatı yazmak için beni zorladı bu sözler.
7. Cevap veriyorum.
Asıl Türkiye’mizin, büyük milletler topluluğumuzun, medeniyetimizin size ihtiyacı var. hayatta kalmak, ayakta kalmak, büyümek ve dünyadaki kendi kadim yerine gelmek için. Bu diasporaları sadece küçük, basit, günübirlik ufak çıkarlar için birer manivela olarak görüp, kullan at misali bitirirseniz nasıl devam edeceksiniz beraberce ileriye? Önce Ukrayna’nın ezdiği, şimdi Rusya’nın ezeceği ve birer basit uzantınız algısıyla o küçük halkları şu an hedef tahtasına koydurarak kendi ayağınıza kurşun sıktığınızın, büyük resimdeki en değerli köklerinizi kuruttuğunuzun farkında değil misiniz?
Irak’ta, Suriye’de hemen oradaki Türkmenleri gündeme getiren sanki onların hamisiymiş gibi davranarak esas onları bulundukları ülkedeki egemenler tarafından birer tehdit unsuru olarak işaretleten yaklaşımlar zarar vermiyor mu? Yada tatarları, Çeçen&İnguşları, Çerkezleri, Boşnakları kendi medeniyet havzasında, dost, akraba olarak tanımladıktan sonra hemen onların bulundukları coğrafyada reel durumlarını ve risklerini hesaba katarak davranmak gerekirken; basit, kısa vadeli hesaplarla tarihi veya konjuktürel siyasi karşıtlıklarda kullanmak ne kadar akılcı? Ya da sanki bir etkisi olabilecek gibi Taaa Çin’deki Uygurların problemleri için buradan sopa göstermek. Komik değil mi? Geçenler de birisi söylemiş ‘çeçenleri eğitip, silahlandırıp Rusya’ya gönderelim’ İnsaf yahu. Biraz akıl, basiret.
Bu konu çok kelam götürür.
Hülasa her biri ayrı bilimsel metotla durumuna, vasfına, muhataplarına özel, ustaca ve akılla hazırlanmış çok katmanlı bir diaspora mefkuresi, süreç yönetimi, entelijansı gerek.
Özelde ise üçüncü grup için yazıyorum. Üç, beş, on yıllık stratejik basit siyasi kazanımlarınız için uzak yakın halkları hemen kullanma talebi açıkça kendi ayağına sıkmaktır. Bu halkları hedef haline getirir.
Ülkemiz zaten son 90 yılda o halkların içerimizdeki parçalarını kültürel/sosyal/ekonomik olarak kendi orijinal coğrafyasından ayırıp iğdiş ederek kendisini oralarda nerdeyse bitiriyorken bir de bu hepimizi bitirir.
Örneklerle konuyu ariflere selam göndererek ‘copy’lenmiş sorularla nihayetlendireyim.
8. soruları;
Bu gün ülkemizdeki,
Filistinliler; birlik olup güçlenerek anavatanlarıyla dil, kültür, akrabalık, ticaret v.s. iletişimde daha da ilerleseler kim kazanır?
Boşnaklar; birlik olup güçlenerek anavatanlarıyla dil, kültür, akrabalık, ticaret, v.s. iletişimde daha da ilerleseler kim kazanır?
Arnavutlar; birlik olup güçlenerek anavatanlarıyla dil, kültür, akrabalık, ticaret, v.s. iletişimde daha da ilerleseler kim kazanır?
Tatarlar; birlik olup güçlenerek anavatanlarıyla dil, kültür, akrabalık, ticaret, v.s. iletişimde daha da ilerleseler kim kazanır?
Çeçen&İnguşlar; birlik olup güçlenerek anavatanlarıyla dil, kültür, akrabalık, ticaret, v.s. iletişimde daha da ilerleseler kim kazanır?
Uygurlar; birlik olup güçlenerek anavatanlarıyla dil, kültür, akrabalık, ticaret, v.s. iletişimde daha da ilerleseler kim kazanır?
Mısırlılar; birlik olup güçlenerek anavatanlarıyla dil, kültür, akrabalık, ticaret, v.s. iletişimde daha da ilerleseler kim kazanır?
Somalililer; birlik olup güçlenerek birlik olup güçlenerek anavatanlarıyla dil, kültür, akrabalık, ticaret, v.s. iletişimde daha da ilerleseler kim kazanır?
Bu küçük halkları hiçbir zaman günübirlik uçak düştü, ambargo oldu, iç savaş çıktı, demokrasi geldi, gitti, insan hakları var, yok gibi işlerle; siyasi malzeme haline getirmez, ancak bulundukları yerde hiç durmadan nüfus, eğitim, demografik yapı, yoğunluk, zenginlik, ticaret, ikili ilişki gibi konularda gerekirse susarak ne olursa olsun desteklerse kim kazanır?
Fikirler, öneriler ve müellif; eleştiriye açık, mahkeme ve yaftaya kapalıdır.
Dua ve selametle.
Yahyahan Güney
27.03.2016
Diline sağlık