23 Şubat 2006 Dünya Çeçenya Günü-Basın Bildirisi

Ari ırk safsatası ile kitleleri peşinden sürükleyerek iktidara gelen Nazilerin, Almanya’dan başlayarak işgal ettikleri her ülkede,her toprak parçasında başta Yahudiler, ve çingeneleri , kendilerine muhalefet eden milyonlarca insanı , zorla çalıştırarak, toplama kamplarına yollayarak,aç susuz bırakarak, kurşuna dizerek,hatta canlı canlı yakarak katliam yaptığını ,soykırım uyguladığını hepimiz biliyoruz.Ya 1941-1945 yılları arasındaki 2.Dünya Savaşı’nda Nazi ordularını durdurabilmek için ne kadar Sovyet vatandaşının öldüğünü ?
İkinci dünya savaşında Nazilere karşı savunmada tam 20 milyon Sovyet vatandaşının öldüğünü bilmemiz gerekir
Peki faşizme karşı gösterdikleri kahramanlıklar için –nüfusuyla orantı açısından-en çok madalyayı hangi ulus almıştır? Biliyor muyuz?
Bu halkın da Çeçenler olduğunu bilmemiz gerekir.

22 haziran 1941 yılında Alman Nazi orduları Sovyetler Birliği’ne karşı saldırıya geçtiğinde pek çok Çeçenin , Sovyetlerin yenilgisinin kendi bağımsızlıklarınına giden yolu açacağını düşündüğünü biliyoruz. Hatta eski bir Komünist Partisi üyesi olan gazeteci Hasan İsrailov’un 1940 yılında Çeçenya’nın Şüyta kasabasını ele geçirerek mevcut rejime karşı geçici hükümet kurduğunu, Kadiri tarikatının bu oluşuma fiilen destek verdiğini de.1942 yılında Mayrbek Şeripov’un İsrailov saflarına katıldığını da.Peki Mayrbek’in kardeşinin kim olduğunu biliyor muyuz? Bu kardeşinin 1918 Nisan’da katıldığı bir halk kongresinde “..Biz özgürlük mücadelesinde nasıl ölüneceğini göstereceğiz.Ama bizim aramızda cihad müridleri bulamayacaksınız..” dediğini ; Bu kardeşin ”… Abhazların ve Kuzey Kafkasya Dağlılarının kardeşçe duyguları aralarındaki soğuk Kafkas Dağlarını eritmeye ve birleşmelerini enleyecek her türlü engeli ortadan kaldırmaya muktedirdir..” diyerek Abhazya’ nın kendi kaderini belirleme hakkına destek verdiğini,Kafkas haklarının kardeşliğine vurgu yaptığını biliyor muyuz? Bu kardeşin adının Aslanbek Şeripov olduğunu ve anıtının Grozni’ye dikildiğini de bilmemiz gerekir.

1942 ilkbaharında Sovyet uçaklarının Mayrbek ve İsrailov müridlerini etkisiz hale getirmek için dağ köylerini iki kez bombaladığını ve pek çok insanın öldüğünü biliyoruz.1942 yazında Nazilerin Kuzey Kafkasya’yı işgal ettiğini de..Bu işgale rağmen Nazilerin Çeçenya’ya giremediklerini biliyor muyuz? 23 Şubat 1944 gecesi halkın alanlara Kızılordu’nun 26.yıl kutlamaları için toplandığını, köy meydanlarında ateşler yakıp, şenlikler düzenlediğini? Buna rağmen Waynah (Çeçen-İnguş) halkının, önceden planlandığı şekilde bölgeye gönderilen ve köylere dağıtılan askeri birliklerce kuşatıldığını? Ve Nazilere yardım ettikleri gerekçesi ve Stalin’in emriyle 580.000 waynahın bu geceden başlayarak 3 gün içinde çoluk,çocuk, yaşlı demeden ele geçirilen tüm halkın vagonlara doldurularak Sibirya’ya sürgüne gönderildiğini? Soğuktan, açlıktan ve kurşunlarla pek çok insanın öldürüldüğünü? Bunları hepimiz biliyoruz diyelim. O günün koşularında bu sürgün den batının ancak 2 yıl sonra haberi olduğunu, waynahların tam olarak nereye gönderilmiş olduğu ve yaşantıları hakkında ancak 11 yıl sonra bilgi alınabildiğini de bilmemiz gerekir.

Daha geçen ay-Ocak 2006- Sibirya Soğukları nedeniyle İstanbul’da okulların 2 hafta tatil edildiğini bir hatırlayalım ve o soğukların anavatanında tam 13 yıl yaşamak zorunda olduğunuzu bir an için düşünün…

1944,ŞUBAT
O yılın kışı işte o yılın,
Sivri kama misali
İnsanın bağrına saplanıp da yaşanan
Kışı işte o yılın
O yılın hiç yazı olmadı ki…
Kanayan yüreğimin yarası kapanmadı ki hiç!
İçimi kavurarak süren o yılın kışı
Onüç buzlu kışa dönüştü
Ve daha bir başka soğudu
Tamı tamına onüç kez
Sibirya’da dona dönmüş onüç yıl
Duradurur içimde on üç anıt misali
Onüç yıldan uzun süren onüç yaraya
Deva olmaz zaman denen sonsuzluk
(Zelimhan Yandarbiyev , Çev.T.C.Kutlu)

1957 yılında Sovyet Lideri Kruşçev ‘in, Stalin tarafından Çeçen-İnguş halkının sürgüne gönderilmesini “canavarca hareket” olarak nitelediğini ve hatta bunun Lenin’in milliyetler politikası ilkesinin ihlali olduğunu söylediğini biliyoruz. 9 Ocak 1957 yılında Sovyetler Birliği Yüksek Şurası’nın Çeçen-İnguş halkının yurtlarına dönüşüne izin verdiğini de.7 Mart 1944 de lağvedilen Çeçen-İnguş Sovyet Sosyalist Özerk Cumhuriyeti’ nin 9 Ocak 1957 de yeniden kurulduğunu da.580.000 kişi olarak sürgüne gönderilen halkın ancak 225.00’inin yurtlarına dönebildiğini de bilmemiz gerekir.Dönebilenlerin pek çoğunun evini işgalcilerden almak için savaş verdiğini de.Günümüze kadar devam eden Kuzey Osetya-İnguşetya gerginliğinin temelinin, sürgün döneminde %40 civarında İnguş toprağının Kuzey Osetya’ya bağlanmış olmasında yattığını da.

Sovyetler Birliği’ nin dağılma sürecinde; 6 Eylül 1991 de Çeçen-İnguş Yüksek Sovyeti ve Hükümeti ,Çeçen Ulusal Kongresince yapılan darbe ile dağıtılmıştır. Çeçen Ulusal Kongresinin mutlak çoğunluk sağladığı yeni meclis tarafından 1 Kasım 1991 ‘de ülkenin bağımsızlığı ilan edilmiştir.30 Kasım’da ise referanduma giden İnguş halkı tercihini Rusya Federasyonu’na bağlı kalmaktan yana kullanmış ve federasyona bağlı özerk bir Cumhuriyet olmuştur.Bunları biliyoruz, ancak Çeçen-İnguş halkının Gürcistan’da yaşayan Kist’ler (Tuş) ile birlikte waynah halkını oluşturduğunu unutmamamız gerekir.Waynahların atalarının Anadolu’da da hüküm süren Urartular olduğunu da…Aynı zamanda Diğer Adıge ve Abhazlarla birlikte Waynahların Kafkas dağlarının otokton halkı olduğunu ve kardeş olduğunu da..

“Otonom (özerk) cumhuriyetlerin ve özerk bölgelerin halkları Sovyetler Birliği’nden ve Sovyetler Birliği’nden ayrılan diğer cumhuriyetlerden ayrılmayı istedikleri takdirde bu konuda karar alabilirler; ayrıldıktan sonra da ülkelerine devlet hukuk statüsünü belirlemekte serbesttirler” hükmü SSCB ‘nde kabul edilen 3 Nisan 1990 tarihli yasanın 3.maddesinde yer almaktadır. Ayrıca, Rusya Federasyonu Üst Kurulu 12 Temmuz 1990 tarihinde devletin bağımsızlığı konulu deklarasyonu ile Çeçenya Cumhuriyeti’ nin bağımsızlığını da tanımış olmaktadır.Hukuksal zemindeki bu haklılığın uluslar arası görüşmeler yolu ile pekiştirilmesi yolunun seçilmesi gerekirken ve – Atatürk’ün yaptığı gibi batıya karşı savaşmasına rağmen yüzünü batıya dönmesi gibi-Çeçen Liderlerin neden yüzünü Rusya’ya /ya da batıya dönemediğini de iyi kavramamız gerekir.Dünya petrol devlerinin ve komşu ülkelerin bölgedeki çıkarlarının rolünü, verilen söz ve yönlendirmeleri de iyi görmemiz gerekir.Dudayev’in de Mashadov’un da ve pek çok Çeçen Liderin de çocukluk dönemlerinin Sibirya’da şekillendiğini ;Sibirya sürgünü’nün Çeçen tarihsel, kültürel ve sosyolojik yapısında ne denli trawmalar oluşturduğunu da…

23 Şubat 2005 de yani Çeçen-İnguş halkının topluca Stalin tarafından sürgüne gönderilmesinin 61.yıldönümünde Mashadov “savaşı ancak bizim iyi niyetimiz ve irademiz durdurabilir” diyerek savaşı sona erdirmek için müzakerelere başlama teklifinde bulunmuştur “Putin ile yüz yüze ve dürüstçe yapılacak 30 dakikalık bir görüşme bu savaşı sona erdirmeye yeter, böylece Putin’e ne istediğimizi anlatabiliriz.Çünkü, bence Putin, bunlardan haberdar değil, Putin’i danışmanları yanıltıyor..” diyen Mashadov ,Çeçenlerin sadece güvenlik, Rusya’nın ise Kafkaslarda bölgesel ve askeri çıkarlarını korumak istediğini belirtmiştir

Toplam 1 milyon nüfusa sahip Çeçen halkının 45.000 ‘i çocuk 250.00 insanını 1994 de başlayan savaşta kaybettiğini, savaş sırasında akla gelebilecek her türlü insan hakları ihlalinin yaşandığını, şehir köy ve kasabaların yerle bir edildiğini, tarihsel, kültürel, sosyal, ekonomik birikimlerin büyük tahribata uğradığını, halkın büyük çoğunluğunun mülteci konumunda yaşadığını ,- İstanbul’da Beykoz, Ümraniye ve Fenerbahçe kampları’nda zor koşullarda 1000 kadar Çeçen mültecinin yaşam mücadelesi verdiğini-ve ayrıca halen “bağımsızlık” için savaş veren gruplar olduğunu unutmayalım.Ancak halihazırda Moskova’da 250.000 Çeçen’in yaşadığını , 400.00 civarında Çeçen’in de Rusya Federasyonu’na bağlı Çeçenya’da yaşadığını da bilmek gerekir.

23 Şubat 2005 de yani Sibirya Sürgünü’nün 61.yıldönümünde Mashadov “savaşı ancak bizim iyi niyetimiz ve irademiz durdurabilir” diyerek savaşı sona erdirmek için müzakerelere başlama teklifine iki hafta sonra 8 Mart 2005 tarihinde düzenlenen bir suikastle cevap verilmiş , Aslan Mashadov öldürülmüştür .

Savaşların tek taraflı zararlar vermediğini Federasyon halkının da bu savaşta çok şeyler kaybettiğini ,Tiyatro baskınını, Beslan katliamını, video görüntülerini görmezlikten gelemeyiz.Çarlık Rusya’sına karşı 300 yıl aralıksız mücadele eden Çeçenler’in savaş döneminde de barış döneminde de , Sibirya sürgünü sırasında da, 1994 savaşı başladığında da dik tuttukları Çeçen imajının “terörist” , “şeriatçı” gibi söylemlerle darbe yediğini de görmezlikten gelemeyiz. Çeçen anneleri kadar Rus annelerinin de bu savaşta gözpınarlarının kuruduğunu da görmeliyiz. Bir süre önce Moskova’da 1,5 milyon Rus vatandaşının Rus faşizmine karşı miting yaptığını ve “Çeçenya’da barış” diye haykırdıklarını da.

Ne kadar “savaşçı” olduğumuzu, ne kadar “mert” , ne kadar “cesur” olduğumuzu söyleyenler var. Tarih sayfalarına bakıldığında,1864 yılında Osmanlıya sürgün edildiğimizde yerleştirildiğimiz bölgelere bakıldığında, Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiğimiz kahramanlıklara bakıldığında bu nitelemelerin hiç de haksız olmadığını biliyoruz. Şamil’i,Hacı Murat’ı, Mansur’u, Abrek Zelimhan’ı, Kunta Hacı’yı, Taymin Biybolat’ı,Dudayev’i, Mashadov’u da biliyoruz. Ya Ünlü Çeçen Ressam Petr Zaharov’u ? İlk Çeçen Alfabesini oluşturan Taştemir Elderkhanov’u? ,”halkın yazarı” olarak nitelenen Abuzar Aydamirov’u ? Ünlü Çeçen Şair Raise Ahmedova ‘yı? Ünlü Çeçen yazarı- şairi Mohmad Mamakayev’i, dünyaca ünlü Çeçen balet Mahmod Esambayev’i ? ne kadar tanıyoruz.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir