Kafkasya’nın Bilinmeyen Yapıları- 1
Editör Notu: Kafkasya’nın Bilinmeyen Yapıları yazı dizisi ile Çeçen kültürel tarihinin en önemli unsurlarından bir tanesini yakından tanıyacağız. Uzun bir yazı dizisi olacak. Keyifli okumalar dileriz.
Kafkasya hakkında yapılan araştırmalar arasında çok azı bu bölgenin mimarisi ve yerleşik hayatın izlerini taşıyan yapı özellikleriyle ilgilidir. Bu olumsuz durumun sebepleri olarak, bölgedeki karışıklıkları ve savaşlar yüzünden günümüzdeki siyasi konumu itibariyle bilimsel çalışmalara ve araştırmalara yeterince açık olmamasını, istilalar yüzünden mimari kalıntıların büyük bir bölümünün yok olmasını ve bölgenin bu özellikleri yüzünden sadece yerli araştırmacılara açık olmasını sayabiliriz.
Bu yazının konusunu oluşturan “Çeçen Kuleleri”ni, 1991-92 ve 2010 yıllarında Çeçenya’ya yaptığımız inceleme gezilerinde yakından görüp tanıma fırsatını bulduk. Daha önce sadece bazı kitap ve dergilerde silik fotoğraflarını gördüğümüz bu kuleler hakkında hemen hemen hiçbir bilgiye sahip değildik. Sarp vadilerde, derin uçurumlar kenarında bütün haşmetiyle göğe yükselen bu yapılar romantik görüntüleri ile insanda büyük bir ilgi uyandırıyordu. 1990 yılı öncesine kadar bu kuleleri yakından görmeyi düşünmek bir hayalden öteye geçmemişti. Ancak Sovyetler Birliğindeki gelişmeler ve bağımsızlık hareketleri sonucunda oluşan siyasi değişimler birden bire Kafkasya’ya ulaşmayı bizler için hayal olmaktan çıkararak, bir kalp atımı kadar yakınımıza getirmişti.
Bağımsızlık ilanına ve halk mitinglerine rastlayan günlerde ulaştığımız Çeçenya’daki ilk gezimizde, Çeçen tarihinin olağanüstü gelişmeleri yaşandığından Kuleler hakkında araştırmayı derinleştiremedik. Araştırmalarımız Grozniy Müzesindeki materyaller, daha önceden yayınlanan eserler ile bazı kaynak kişilerle yaptığımız görüşmelerle sınırlı kaldı. Sadece arkadaşımız Refik Özdemir’in kişisel gayretleri ile Argun vadisine yaptığımız gezide, bizim için efsanevi bir değeri olan Kuleleri yakından inceleme fırsatını bulduk. Türkiye’ye döndüğümüzde, tarihi bir değere sahip olan bu yapıların biraz da olsa kamuoyunca tanınması amacıyla kulelerle ilgili birkaç benzer yazı ve makaleyi çeşitli basın organlarında yayınlattık .
Ertesi yıl araştırmacı ruha sahip bir grupla Çeçenya’nın güneyindeki dağlık bölgede yer alan Malchisti vadisindeki Stiikhall’e yaptığımız yolculukta, kuleler ve mimari eserler hakkında önemli bilgiler elde ettik. Özellikle bölgeye kara yolu ile ulaşmak mümkün olmadığı için zorunlu olarak helikopterle havayolunu kullanmamız, Çeçen kulelerinin ve yerleşim amaçlı mimari eserlerin tabiat içerisindeki uyumunu, önemini ve özelliklerini daha değişik bir açıdan incelememize imkan verdi. 1944 sürgününe kadar, komşu Gürcülerin Kist adını taktıkları Maisti Çeçenlerinin yaşadığı Stiikhall’deki iki günlük inceleme ve araştırmamızda önemli materyal ve bilgiler elde ettik. Şüphesiz kuleler hakkında bilgilenmemizde, yanımızdaki Çeçenyalı akademisyen arkadaşımız Löma Usmanov’un katkılarını inkar edemeyiz. Çeçen kulelerinin “depreme karşı dayanıklılıkları” ile ilgili bilimsel bir araştırması 1990 yılında Moskova’da yapılan uluslararası konferansta bildiri olarak verilmiş olan Usmanov’un, kuleler hakkında Rusça yayınlanacak bir kitap hazırlığında olduğundan da burada bahsetmek gerekir. 1992 yılında Doğu Çeçenya’da Dağıstan sınırında Kezenoyam (Kezenoy Gölü) yakınlarında bulunan Hoy’da yaptığımız incelemelerde de özellikle ikamet amaçlı kule ve mimari eserler hakkında ilginç tespitlerimiz oldu. Yine bu çalışmamıza İnguş bölgesine aynı yıl yaptığımız gezinin de önemli katkıları oldu.
Çalışmada verilen çizim ve ilüstrasyonlar tarafımızdan çizilmiştir. Bazı kule çizimleri Dr. Bruno Plaetchke’nin eserinden alınarak, bölgede yapılan tespitler ve çekilen fotoğraf ile video görüntülerinden yararlanılarak daha ayrıntılı bir biçimde yeniden çizilmiştir.
Bu çalışmamızda sunduğumuz verilerin, dünya sanat ve bilim çevrelerince henüz yeterince tanınmayan Çeçen Kuleleri hakkında yapılmış az sayıdaki çalışmalardan biri olması nedeni ile birçok eksik yanları bulunabilir. Ayrıca, mimarı konusu uzmanlık alanımıza girmediğinden konuyu ele alırken, o bölgeyi gezme ve inceleme fırsatını bulan bir sanatçı ve araştırmacı olarak bol çizimli derleme metodunu kullanmamamız bu çalışmamızı daha çok gezi-inceleme kapsamına sokmaktadır. Bu nedenle yaptığımız bazı değerlendirmeler sübjektif olabilir. Göze çarpan eksiklerin tamamlanması, bu çalışmanın, konunun daha ayrıntılı olarak öğrenilmesine imkan sağlamasını diliyoruz.