Çeçenya 2010 – 5

-5-

GÜNÜMÜZE BAKIŞ”

İçinde bulunduğumuz 2011 yılının ilk aylarında dünyada özellikle İslam coğrafyasında çok köklü değişiklikler oluyor. Tunus, Mısır, Yemen vb ülkelerdeki gelişmeler artık dünya politikasına “medya sunumuyla” ve “alışılmış kriterlerle” bakmaktan vazgeçilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Çeçenya özeline indiğimizde de benzer değişkenlikler söz konusudur. Ancak Çeçenya gibi küçük ve yalıtılmış bir coğrafya üzerine fikir ve teori yürütmek kolay bir iş değildir. Bu zorluklardan dolayı “Çeçenya’nın bugünü hakkında konuşma” söz konusu olduğunda genel olarak hala ezberlenmiş ve kemikleşmiş ifadelerin yer aldığı eskimiş fikirlerle düşünülmekte ve hareket edilmektedir. Gerçekte, Çeçenya hakkında fikir yürütenlerde görülen yanlışlıklar tamamen düşünce tembelliğinden, olaylara hamasi yaklaşımdan, incelikten uzak küfürlü kaba-saba fikir yürütmelerden ve kavram karışıklığından kaynaklanmaktadır.

Türkiye’de 20.000 civarında TC vatandaşı Çeçen olduğunu varsaydığımızda, bu sayının onda biri kadarının “gerçekten Çeçenya ile ilgilendiğini” geri kalan kitlenin ise gündelik yaşam mücadelesiyle uğraşmaktan fırsat kaldığında konuyu sadece “atalarının geldiği bir ülke olduğunun bilincinde” olarak algı sahalarına soktuklarını ileri sürebiliriz. Konu hakkında ne yazık ki derinlikli düşünce alışkanlığı olmayan bu kitleye basit, yalın, hamasi ve alışılmış düşünceler daha anlaşılır gelmektedir.

Bugünlerde okur-yazar diyebileceğimiz TC vatandaşı Çeçenler arasında “ÇEÇENYA” konusunda temel farklılıkları olan değişik düşünce ve eğilimler ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu temel farklılıklar aynı zamanda farklı söylemlere sahip farklı girişim ve eylemlere de sebep olmaktadır. Ancak bu tür farklılıkların; Çeçenya konusuna geçmiş-olaylar- sonuçlar-yorumlar olmak üzere genel bir açıdan bakılarak, bir arada ve temelden analizlerinin yapılarak (kimin neye neden inandığının net bir şekilde ortaya konulmasıyla) normalde aynı paralellikte düşünmesi gereken insanlarımız arasındaki farklı eğilimlerin yok edilebileceğine inanıyorum.

Buna göre düşünce alanımızda halen mevcut olan ve üzerinde yeterince konuşulmayan bazı kavram karışıklıklarını ve genel tespitleri şu şekilde sıralamak mümkündür.

  1. Dudayev‘in önderliğinde kurulmuş olan ÇEÇEN CUMHURİYETİ’nin adı 25 Mart 1998’de, yine Dudayev döneminde halkoyu alarak yürürlüğe giren Çeçen Anayasası’da 1999 Şubat ayında değiştirilmiştir. “Gerçekte, Dudayevin bağımsızlık ideali ve bıraktığı devlet mirası bu tarihlerde kökten yok edilmiştir”. Dudayev’den sonra gerçekleşen bu köklü değişikliğin, klan liderlerinin ve bağımsız silahlı güçlerin isteğiyle Mashadov’un bir anlamda zorlanmasıyla olduğunu biliyoruz. Üstelik yapılan değişikliğin Çeçen halkına ve ülkenin oluşumuna en küçük bir fayda sağlamadığını, aksine yeni kurulan ülkeyi kaosa sürüklediğini daha sonraki gelişmelere bakarak iddia edebiliriz. Dudayev’in bağımsızlık mücadelesinin takipçisi ve meşruiyetçisi olarak devamı olduklarını ileri süren kardeşlerimin bu noktayı da düşünmeleri gerekir.
  2. Bazı gruplarca Dudayev sonrası adıyla: Çeçen Cumhuriyeti İçkerya’nın meşru lideri olarak görülen Akhmad Zakayev Dışişleri Bakanlığı görevinden Umarov’un 2007’de “Kafkasya Emirliği”ni ilan etmesinden hemen sonra istifa etmiştir. Daha sonra Zakayev kendisini başbakan ilan ettiyse de hukuki bir yönü olmayan bu girişimi başarısız olmuştur. Dolayısıyla “Çeçen İçkerya Cumhuriyeti” geçmişte bir dönem var olmuş, bugün ise var olmayan sadece “isim”den ibaret bir anıya dönüşmüştür. Çeçenya’da yaşayan Çeçenler tarafından kullanılmadıkça da gerçekliği yoktur. Aksine bir söylem kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Ancak bu bağlamda Zakayev’in gerek duruş, gerekse de birikim olarak Çeçen halkının daima istifade edebileceği özellikleri ile bir devlet adamı olduğunun da altını çizmeliyiz. (Yakın zamanda bu insanın Çeçenya’ya dönerek ülkesi için hizmet ettiğini görülürse buna da şaşmamak gerekir.)
  3. Tüm bu gelişmelerden sonra halen Çeçenya dışında oluşturulan ve Dudayev’in eşi Alla Dudaeva ile A. İdigov’un da yer aldığı “Çeçen İçkerya Cumhuriyeti” ni temsil ettiği ileri sürülen “ÇİC Geçici İcra Komitesi” ise tamamen sanal bir yapılanma olarak dikkat çekmektedir.
  4. Sadulayev’in ardından “Dudayev sonrası oluşturulan anayasa” gereği bu makama geçen Dokka Umarov’un 26 Kasım 2007 tarihinde “Kafkasya Emirliği”ni ilanıyla  Dudayev de dahil olmak üzere önceki tüm oluşumlar kökten “red” edilmiştir. “Son günlerdeki bir gelişmeyle emirliğe bağlı Tarkhan Gaziyev ve Hüseyin Gakayev, “Umarov’u emir olarak tanımadıklarını hatta emirlik ilanının kendilerine danışılmadan bireysel olarak yapıldığını” açıklamışlardır. Umarov, kendisine biat eden Kafkasya’nın değişik bölgelerindeki gruplar ile hareket etmektedir. TERÖR olarak adlandırılması gereken ve asla Çeçenlerin hayrına olmayacak eylemleri kabullenmektedir.  Bu noktada şu gerçeği tüm dünyaya topluca haykırmak gerekir ki; Aklı başında olan hiçbir Çeçen, “terör”, “intihar eylemi” vs. lanetli kavramlara açıkça bulaşan ve bunu yaptığını tüm dünyaya ilan edenleri savunamaz. Terörü bir savaş aracı olarak görmek insanlık suçudur. Bunu yapanlara da “özgürlük savaşçısı” veya “mücahid” demeye kimsenin cüret etmemesi gerekir. Geçmişte ve günümüzde Çeçen mücadelesine “Terör hareketlerini meşru bir argüman olarak sokanlar” gerçekte bu mücadeleyi temelinden imha etmişlerdir. Gazavat (Gazot) kavramının içine terörü ve intihar eylemlerini acımasızca sokanlar bu mazlum halkı lekeleyerek hem tarihine hem de geleceğine asla önem vermediklerini de belgelemişlerdir.
  5. Çeçenya halen Rusya federasyonuna bağlı bir Cumhuriyet olarak genişletilmiş özerk bir yapıdadır. Başkanlığını yapmakta olan Ramazan Kadirov’un yönetimi altında ÇEÇEN HALKININ ana kitlesi bu ülkede yaşamaktadır. Diasporada yaşayan (TC vatandaşı olanlar da dahil) bütün Çeçenlerin toplamı bu ana kitle ile mukayese edilemeyecek kadar azdır. Çeçen ana kitlesini şu anda yönetmekte olan Kadirov ve hükümeti en azından federatif bir yapılanma içerisinde Rusya federasyonunun bir parçasıdır. Ramazan Kadirov geçmişte bir sporcu, özgürlük savaşçısı şu anda ise Rusya ya bağlı bir Cumhuriyeti yöneten insandır. Yarın, seçimler yapıldığında halk tarafından seçilmediği takdirde normal birisi olacaktır. Unutmayalım ki; Bir ülke veya toptan bir halk “sadece tek bir insandan” ibaret değildir. Hal böyle iken bu insanın üzerine rampa edilen nefret ve düşmanlık dolu hareketlerle Çeçenya hakkındaki tüm düşünceleri bulanıklaştırmaya, insanların Çeçenya’ya ve Çeçen halkına olan güvenlerini yıkarak mevcut durumu görmesini engellemeye “sapla samanı birbirine karıştırmaya” kimsenin hakkı yoktur. Çeçenya’da olan gelişmeleri, inşa edilen binaların, şehirlerin, yolların camilerin –sırf nefret ettiği bir lider döneminde yapıldığı için- halk için bir şey ifade etmediğini söylemek tümden yanlış bir yargı ve büyük haksızlıktır. Bir toplum, insanca yaşam alanlarına kavuşmadan “insani değerlerini aramanın peşine” nasıl düşebilir?  Aç ve açıkta olan bir insanın “insani hürriyetinin sınırlarını sorgulaması” mümkün mü dür? Binalar, okullar olmadan cehaletle (ve gerektiğinde de özgürlüğü uğruna) savaşacak eğitimli nesiller nasıl yetiştirilebilir? Yolu, suyu olmayan bir ülkede insanlar temel ihtiyaçlarını karşılamadan daha güzel bir hayat için nasıl çaba harcarlar? El insaf; Çeçenya’da olan güzel gelişmeler tüm Çeçen halkının eseridir (burada vahşi bir yaratık gibi ömrünü bombalardan kurşunlardan saklanarak yer altında geçirmekten, bir parça ekmeğe muhtaç olmaktan kurtularak onuruyla dimdik ayağa kalkmış bir halktan bahsediyoruz) ve kesinlikle takdir edilecek gelişmelerdir. Daha önce de belirtmiştim: Çeçenya’daki mevcut durumdan bahsederken “kukla rejim”, “kafirov”, “işgal altında bir ülke” vb gibi aşağılayıcı ifadeler kullanmak gerçekte orada yaşayan “Çeçen Halkını” dolaylı da olsa aşağılamaktan, küçük görmekten başka bir şey değildir. Bu acizlik kokan ifadeleri kullanarak bir yere varılamaz. Doğru bile olsa küfür ve hakaret üzerine fikir inşa edilemez. Bu yazıları Çeçenya’da yaşayan insanlarımız da okuyor. Kendilerini dolaylı da olsa bu kadar aşağılayan bir ithamı hiç hak etmiyorlar. Çeçenya’yı (veya bütün ülkeleri) şu an yöneten rejimler tarihteki tüm rejimler gibi bir gün değişebilir. Bu da ancak bugün Çeçenya’da yaşayan Çeçen Halkının seçimi ve iradesiyle olur.
  6. Halen diasporada yaşayan (TC vatandaşı olanlar da dahil) tüm Çeçenlerin Çeçenya’ya yönelik düşüncelerini-davranışlarını inşa ettikleri temeller, bugünkü Çeçenya’da yaşayan Çeçen ana kitlesinin geçmişte yapmış veya seçmiş olduğu iradeyi esas almaktadır. Şu gerçeği anlamamız gerekir ki Çeçenya için “geçmiş geçmişte kalmıştır”. O gün Dudayevin, Mashadovun arkasından gidenler bugün de Kadirov’un arkasından gitmektedirler. “Bağımsızlık İdealini sürdürüp sürdürmemek” veya “yaşadıklarını sineye çekip öncelikle yok olma aşamasına gelmiş neslini toparlama ve koruma çabası içine girmek” tamamen bu insanların seçim hakkıdır. Tıpkı, İnguşetya’da, Dağıstan’da, Kabardey-Balkarya’da yaşayan insanlar gibi. TC vatandaşı olan Kabardey, Avar, Abhaz, Osetin, Karaçay vb. kökene sahip dostlarımızın içinde bugünkü “TC vatandaşı Çeçenler” kadar kendi ata vatanını fütursuzca ve cahilce yargılayan tek bir kişi göremezsiniz!! Bu Kafkas ülkeleri Rusya’nın bir parçası değil mi? Bu gerçekten hareketle TC vatandaşı Çeçenler olarak şu kaba gururumuzdan sıyrılmamız ve atavatanda yaşayan insanlarımızın “zorla” veya “isteyerek” seçimiyle oluşan “liderlerinden de”, “Rusya’ya bağlı olarak yaşamalarından” da gocunmamamız gerekir. Evet,  Kafkaslarda kimse bir Çeçen kadar özgür yaşama hakkını 1785 den bu yana hak etmedi. Bu uğurda yüzyıllardır Çeçenler neredeyse yok olma sınırına geldi. Yok edilen bir toplumun tam bağımsız olması neye yarar? Lütfen haddimizi bilelim aklıselim olalım; Çeçenya halkının bugün seçtiği ve tercih ettiği bir iradeye saygı duyulmasa bile en azından “sessiz” kalınması ve asla küfredilmemesi gerekir.
  7. Günümüzde, Çeçenya dışından olayları değerlendirirken; Çeçenya’ya yabancı dış basının anlatımlarının etkisi altında kalarak, onların söylemleriyle konuşmak, düşünmek ve olayları adeta oryantalist bir yaklaşımla gözlemlemekle bir yere varamayacağımızı da anlamalıyız. Çeçen halkı son yirmi yılda dünyada eşi benzeri görülmemiş bir badirenin içinden geçmiştir ve geçmektedir. Bu halkın yaşadıklarının analizi ve geleceğine yönelik politikalar Washington veya onun etki alanlarından bakılarak oluşturulamaz. Batı (veya Doğu) bize ait olmayan her tür bakış açısı daima kendi çıkarlarına hizmet edecek fikirler-idealler üretir. Bunu da yönlendirdiği ve inandırdığı yerli taşeronlar aracılığı ile yapar. Kendisi belki farkında değildir ama yabancı çıkarlara bilmeden (ya da bilerek) hizmet eden kişilerin Çeçenya’ya, Çeçenya’da yaşayanların perspektifinden bakmadıkça gördükleri hep yanıltıcı olacaktır. Bu nedenle Çeçenya hakkında kimi batılı kaynaklarca yayınlanan rapor, makale veya kitap her ne olursa olsun her okunana körü körüne inanmamak gerekir. Çeçenya hakkında tesadüfen bir yazı okuyup sadece o açıdan konu hakkında fikir yürütmek çoğu zaman yanıltıcı olabilir.
  8. İnsanlarımızın yaşadığı zulümler fert fert ele alındığında gözyaşının durması kısa zamanda mümkün değildir. Yakın geçmişte yaşananların etkileri ve bu acıları yaşayan insanların sorunları da halen devam etmektedir. Evet, Tamara’nın acısını hepimiz yüreğimizde hissediyoruz. Ama iş Tamara ile bitmiyor ki.. Bir insandan yola çıkarak genele hüküm vermek çok kolay fakat çok ta yanlış bir alışkanlıktır.

Biliyorum ki; kendini Çeçen hisseden her insanımız Çeçenya ve Çeçenler için bir şeyler yapma gayreti içerisindedir. Farklı görüş ve davranışlara sahip çok değerli insanımız var. Farklı düşüncelerin olması da gayet doğaldır ve olması gerekendir. Ancak bir toplum veya kültür hakkında oluşturulan düşüncelerin de farklı platformlarda da olsa paylaşılması, farklı düşüncelerle mukayese edilmesi gerekir. Kendimize sakladığımız her fikir ölü bir fikirdir. Paylaştıkça fikirlerimiz canlılık kazanır. Ayrıca, bu mukayeseleri yaparken aynı toplumun bir avuç insanı olduğumuzu da unutmamak gerekir. Buraya kadar yazdıklarımda düşüncelerimi kendi gördüğüm ve inandıklarıma dayanarak özgürce dile getirdim. Öncelikle içinde bulunduğumuz mevcut durumun geçmişte yaşanılan olaylarla bağlantısı olduğuna inandığım için kronolojik bir yaklaşım yaparak kişisel yorumlarımı da ifade ettim. Yaşadıklarımız hakkında konuşurken kavram kargaşasına düşmemek için bilimsellikten uzak sade bir dil kullanmaya çalıştım. Her türlü fikri sorumluluğu kabul ediyorum ve sonuçlarına da katlanırım. Birçok sevdiğim arkadaşımı farklı düşünerek incitmiş olabilirim. Amacımın yıkmak ve kırmak olmadığını bilmelerini isterim. Ama, kimsesiz şu bir avuç mazlum Çeçen halkı söz konusu olduğunda bu riskleri de göze almamız gerektiğine inanıyorum. “ÇEÇENYA 2010” başlığı altında tüm yazdıklarımın birbirinin devamıdır.  Bütün olarak okunması halinde daha doğru bir görüntü çizmiş olurum.

SON SÖZ

TC vatandaşı Çeçen asıllı bir insan olarak öncelikli olarak yapmamız gereken kendi öz kültürümüzü yaşatmaya çalışmak ve bunun için öncelikle kendi bilgi ve yetkinlik alanlarımıza giren projeler üretmektir. Ataları Çeçenya’dan gelmiş insanlar olarak öz kültürümüzün kaynağının Kafkasyada olduğunun da bilinciyle bu ülke ile olan ilişkilerimizi canlı tutmak temel amacımız olmalıdır.

Çeçenya konusunda, Türkiyeli Çeçenler olarak duruşumuz mutlaka Çeçenya’da yaşayan Çeçen ana kitlesinin yanında olmalıdır. Orada yaşayan insanlarımızın hissiyatını kendimize temel aldığımızda; Çeçenya söz konusu olduğunda yıllardır bulanıklaşan, katılaşıp doğmalara dönüşen, kavram kargaşaları içinde bocalayan düşüncelerimizin berraklaşacağına inanıyorum. O insanların cephesinden olaylara bakmadıkça asla bizler onlarla bir bütün olamayız.  Aynı kana sahip olmak aynı kültüre sahip olmanın garantisi değildir. Bizler zamanla öz kültürümüzü yitirebiliriz. Ancak aynı hislerle ortak kaderi paylaşmak ortak kültürün yaşatılmasına vesile olacaktır.

Tüm dostlarıma naçizane tavsiyem o dur ki; “Çeçenya’ya gidin, gelişmeleri görün, yerinde inceleyin, insanlarıyla görüşün ve bugünü geçmişle karşılaştırın. Daha sonra ona göre düşünün-konuşun-yazın. İşte o zaman, “görenlerin söylemleri” nin hiçte “Kadirov’un enformatik çalışmalarının” sonucu olmadığını anlayacaksınız.  Böylece en azından haksız ithamlarla suçladığınız-suçlayacağınız bu kardeşinizin vebalinden de kurtulmuş olursunuz.

Atavatanımız Çeçenya koklamaya doyamayacağımız nadide bir çiçek gibidir. Onu sevmek suç değildir… Onu bir kez gören bir daha unutamaz ki…

Cenab-ı Hakk hepimizi doğruluktan ayrılmayan“emin” kullarından eylesin..

Erol YILDIR

12 Şubat 2011

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir