Pharmat (Promethea)

Tanrı sana iyilikler versin, iyilikle ve sağlıkla çok yaşa. Tanrı seni kötülüklerden ırak iyiliklere yakın etsin. Ne söyleyeyim, ne anlatayım?  Sana çok ilginç bir masal anlatayım. Gözlerini ve kulaklarını iyi aç!
Şu karşıdaki Başlam Dağlarının tepesindeki kar ne zamandan beri orada durur? Şu düz ovalarda ve dağların yamaçlarında güzel kokular saçan otlar ve çeşit çeşit renklerle bezenmiş  çicekler ne zamandan beri oralarda biter bilir misin?
Çok eski zamanlarda, şu karşıda gördüğümüz yüksek dağlar, çok daha yüksekmiş. O dağların tepeleri, şimdiki gibi karlar ve buzlarla değil, çeşitli otlar ve envai çeşit renklere bürünmüş çiçeklerle bezeli imiş. İnsanların yaşamak zorunda oldukları düzlükler,  ovalar ve dağ yamaçları ise hiç erimeyen kar ve buzullarla kaplı imiş.
O zamanlar dedelerimiz Nart Ersthgoy lar inlerde, mağaralarda, yüksek bavlar (savaş kulesi) da yaşarlarmış. Dağlar gibi iri yapılı imişler. Atları da kendileri gibi çok heybetliymiş. Ayı gibi güçlü, kurt gibi korkusuz, tilki gibi kurnaz imişler. Bir vuruşta kayalıkları parçalıyor, bağırdıklarında dağlar ses veriyor, gökleri inletiyorlarmış. Buna rağmen güçleri sınırlı ve yaşamları zormuş onların. Çünkü ateşleri yokmuş.  Isınamıyorlar ve ısıtamıyorlarmış.
Ateş, göklerin sahibi Seyla‘nın elide imiş. Seyla güçlü, acımasızmış. Ne var ki onun (Seyla’nın) güçlü olmasının insanlara hiçbir yararı yokmuş. Onun gücü insanlara zulüm ve bela getiriyormuş ancak. Seyla, Nartlara gücünü göstermek için, ateş kürelerinin üzerine oturup korkunç gürültüler çıkarıyormuş. O esnada gökyüzü kırılıp parçalara ayrılıyor, yeryüzüne dökülüyormuş hissini vererek tüm evreni aydınlatıyormuş.  Seyla‘nın gökyüzünde ki mekânını her zaman siyah bulutlar gizlermiş. Yağmur yüklü bu bulutları yeryüzüne yöneltir, Nartların üzerine kar buz ve dolu olarak yağdırıyormuş. Sık sık ışık ve ateşten oklarını, yeryüzüne yıldırımlar halinde gönderiyor ve her tarafı yıkıyor, parçalıyormuş.
İyilik de kötülük de onun elinde imiş. Kötülükte cömert, iyilikte cimri imiş Seyla. İnsanlar iyi olan şeyleri çok zor ve çok zahmetle elde ediyor, kötülükleri ise Seyla gönderiyormuş onlara.
Gökle yer arasında her zaman düşmanlık, Seyla ile insanlar arasında her zaman çekişme varmış. Nartlar ne kadar zor durumda kalsa, Seyla o kadar mutlu oluyormuş. Seyla ne kadar mutlu olsa Saeta o kadar üzülürmüş. Saeta insanlara yardım etmeyi çok arzu ediyor fakat Seyla dan korkuyormuş.
O zamanlar dağlarda Pharmat adında bir Nart yaşıyormuş.  Kendi işliğinde insanların işlerini yapan hünerli bir usta imiş Parmat. Cömert, yardımsever ve güçlü kuvvetli bir Nart imiş. Az konuşur fakat çok çalışırmış. İnsanları bu ateşsizlik belasından kurtarmak için ne yapmak gerektiğini, ateşi Seyla’nın elinden alıp insanlara nasıl vereceğini düşünürmüş. Çünkü Seyla’nın ateşi insanlara gönül rızası ile vermeyeceğini biliyormuş.
Doğduğundan beri iyi, dürüst, yardımsever, saygılı ve erdemli olmayı öğrenmeye çalışmış, Pharmat. Onun Turpal (yiğit) adında bir atı varmış. Pharmat atını dağda otlamaya bırakırmış. Arkadaşları ona, atını neden serbest bıraktığını sorar ve “at binicisinin altında, yiğit kavga da pişer. Atın yanında olmalı” derlermiş.
“Benim atım yeteri kadar pişkin ve güçlüdür. O bana, gökyüzünden ateşi getirecek.”
Pharmat bir gün atına çağırmak istemiş. Öyle bir seslenmiş ki; yatağında sakin sakin akan Orga nehri yatağını değiştirmiş, dağlar sarsılmış, uyuyan Seyla’yı  bir yanından öte yanına döndürmüş bu ses. Uzak dağlarda otlamakta olan turpal, sahibinin sesine kişneyerek cevap vermiş ve yıldırım hızıyla ile sahibinin yanına ulaşmış.
Atının geldiğini gören Pharmat gürzünü almış, zırhını giymiş, ok dolu sadağını omzuna asmış, kalkanını koluna takmış, yayını boynuna asmış, kılıcını kuşanmış. Matarasını doldurmuş.  Atına hafif bir eğer vurmuş. Bir boynuz dolusu içkisini içmiş. Ayağına hafif, eline çabuk olmayı dilemiş. Atına binmiş, hiç kimsenin gitmediği,  gidenin dönmediği bir yola çıkmış. Nart Ersthğolar, Pharmat’ı esenlikler dileyerek uğurlamışlar. Giderken boş ve hafif, dönerken ağır ve dolu olasın demişler.
Çok yol gitmiş Pharmat. Yedi gün yedi gece gitmiş. Yedi koyak, yedi dağ geçmiş.
Seyla’nın mekanı  Başlam dağlarının doruklarını kaplayan gökyüzünde imiş. Pharmat dağın eteklerine varmış. Başlam dağının dik ve sert yamaçlarından dağın doruğuna yönelmiş. Dağın tepeleri mis gibi kokan türlü türlü otlar ve Çiçeklerle bezeli, cennet  gibi çayırlarla kaplı ve bu çayırlarda oynaşan renk renk,  çeşit çeşit  hayvanlar, kuşlar, kelebekler keyifle  dans ederlermiş.
Nartların anası Saeta o esnada Başlam dağının tepesine beyaz bir kuş olup  dinlenmeye inmiş. Pharmat’ın karşısına çıkmış ve insan lisanıyla dile gelmiş.
–         Hey yiğit Nart, bu dağin tepesine keyfinden gelmediğin belli.
–         Doğru söylüyorsun cömert kuş. İsteyerek gelmedim Başlam’ın tepesine. Ben gökyüzünden, yeryüzündeki insanlara ateş götürmeye geldim. Ateşi almadan geri dönmeyeceğim diye cevap vermiş.
–         İyi işler için yola çıkanın işi rast gitmeli. Ben yardım edeceğim sana. Ve sormuş Seata :
–         Atın iyi mi?
–         Rüzgârdan hızlı atım.
–         Güçlü mü?
–         Toynağını vurduğu yerden su çıkarır.
–         Sen kendin de güçlü müsün?
–         Elimle soğuk demire, yumuşak mum gibi şekil veririm.
Saeta, göklerin sahibi Seyla’nın ateşine nasıl ulaşabileceğini, hangi yoldan ve nasıl gideceğini açıkladı.
–         Seyla şimdi yatmış uyuyordur.  Atını rüzgâr gibi sür. Seylan’ın ocağının üzerinden atla. Ocakta yanmakta olan ateşi kap. Sonra atını Başlam dağına doğru dört nala sür. Dikkatli ol. Seyla çok zalim ve acımasızdır. Eğer uyanırsa seni de atını da sağ koymaz. Sonra ateşi yeryüzüne götüremezsin.
Tıpkı Seata’nın tarif ettiği gibi yaptı Pharmat. Seylanın ocağından aşarken eğildi, bir ateş parçası aldı. Ve Başlamın tepesine doğrulttu yönünü. Atının hızından Pharmatın arkasından her yana çıngılar savruldu. Bu çıngılar Seyla’nın burnuna girince Seyla uyandı. Yiğit Nart’ın, ocağından ateş alıp kaçtığını  gördü. Ateşi elde eden insanoğlunun ne kadar rahatlayacağını, güçlenip kendisine karşı koyacağını biliyordu. Bu durumdan endişelenen Seyla Nartın peşine düştü. Birinci Torbasını açtı, içinden simsiyah karanlıklarını çıkararak Phamatın peşine yolladı. Her yer kopkoyu gece karanlığına büründü. Pharmat bu koyu karanlıkta kendi elinin parmaklarını, atının kulaklarını göremez oldu. Hiçbir yeri göremeyen Pharmat ve atı her an bir uçuruma yuvarlanıp yok olabilirlerdi. Fakat çok güzel bir kuş kılığındaki Saeta, Parmat’ın önüne düşerek güzel sesiyle yol gösterdi.
Simsiyah gece karanlığının Nartı ve atını durdurmaya gücü yetmedi. Bunun üzerine Seyla ikinci torbasını açtı ve peşlerine müthiş bir tipi yolladı. Koyu gece Karanlığında tutulduğu tipi çok zor duruma düşürdü Nartı. Bu sefer Saeta tipiye karşı kanatlarını gerdi ve güzle sesiyle Nart’a yol gösterdi.
Bu esna da Pharmat elindeki ateşin tipiden sönmekte olduğunu gördü. Ateşi götürmeden yeryüzüne dönmesi olanaksızdı. Ateşin sönmesini önlemek için koynuna koydu. Bir yandan tipi etrafında ölüm dansı yaparken, öte yandan koynundaki ateş göğsünü yakıyordu. Tipinin şiddetinden Orga nehrinin suları yatağından etrafa taşıyor. Kalın meşeler köklerinden sökülüyor ve gökyüzüne savruluyordu.
Seyla ne karanlık gecenin, ne öldürcü tipinin yiğit Nart’ı durduramadığını gördü. Gökyüzünün gazabından kurtulmak üzere idi Pharmat. Seyla torbasını üçüncü kez açtı. Dondurucu soğuğu gönderdi Nartı’ın peşine. Soğuğun şiddetinden dağlar çatlayıp büzüldü. Buna rağmen Pharmat ve atı yola devam ettiler.
Seyla telaşlandı. Çünkü yiğit Nart Başlam dağlarının eteklerine ulaşmak ve kurtulmak üzere idi. Ateş ve ışıktan yapılmış atına bindi, yayını gerdi, Nart’ın peşine yıldırımlardan oklar yağdırmaya başladı.  Yıldırımlardan dağlar sarsıldı. Donmuş pınarlar çözülüp sular akmaya başladı. Orga nehrinin suları dalgalar halinde, dağların yamaçlarından bir o yana bir bu yana savruluyor, dağların tepeleri canlanmış gibi yer değiştiriyordu.
Dondurucu soğuk, ölümcül tipi, karanlık gece, yıldırım ve şimşekler yiğit Nart Pharmat’ı durduramadı. Yolunu gözleyen Nart’ların toplandıkları büyük alana vardı Pharmat.
–         İşte alın size ateş dedi, şaşkın bakmakta olan Nartlara.
–         Her bav (kule) her dağ, her alanda, her şehirde ateş yakın. Büyük alevleri olsun. Her evde ışık ve sıcaklık olsun. Ateşi söndürmeyin ha! Bahtınız şansınız açık olsun.
Bunun üzerine Seyla’nın savaş çığlıkları yeryüzünü kapladı.  Gök ile yer birbirine düşman kesildi. İnsanoğlu da  Seyla’ya. Olan bitenler Seyla’yı çok kızdırmış, çok kinlendirmişti. Pharmat dan intikam almaya yemin etti. Pharmat Seyla’nın bu olay yüzünden insanları rahat bırakmayacağını biliyordu. Bu sebepten insanları toplayarak onlara seslendi:
– Ey insanlar. Seyla size getirdiğim ateşi elinizden almak ve sizi cezalandırmak isteyecektir. Bu yüzden, onun size vereceği cezayı ben üzerime alıyorum. Sizin yerinize cezalandırılmaya razıyım. Beni merak etmeyin. Bahtınız açık olsun diyerek;
Yıldırımların, dondurucu soğuğun, tipini ve karanlıkların karşısına durmak için Başlam dağının tepesine çıkarken üzerine yıldırımlar düşmeye, dondurucu tipi onu yerden yere yuvarlanmaya başladı. Soğuktan elleri ayakları donmuştu. Fakat Seyla’nın öfkesi dinmemişti.
Seyla, Pharmat’ın Başlam’ın tepesine, gökyüzüne doğru gelmekte olduğunu görünce karanlığı, tipiyi ve soğuğu torbalarına geri koydu. Ovalarda ki, yaylak ve yamaçlarda ki soğuk, kar ve buzulları Pharmat’ın peşinden Başlam’ın doruğunda topladı. İşte o zamandan beri Başlam’ın tepesinde ki bu beyaz başlık bir daha hiç çıkmadı.
Seyla, Paharmat’a şöyle seslendi:
–         Gökyüzünden çalıp yeryüzünü götürdüğün ateşe ve sıcaklığa her zaman hasret kal. Hiçbir zaman ısınama.
Seyla güvenilir kölesi tek gözlü Uca’yı Pharmat’ı yakalamayı gönderdi. Uca Pharmat’ı yakaladı ve Başlamın tepesindeki kayalıklara zincirledi. Pharmat’ı cezalandırmak için Seylanın çağırdığı dondurucu soğuk kar ve buz Başlam’ın doruklarını kapladı. Pharmatın yeryüzüne götürdüğü ateş ovaları, yayları ve yamaçları ve bütün Dünya’yı ısıttı. Güzel kokulu otlar ve renk renk çicekler bitti her tarafta.
Pharmat Başlam dağının granit kayalıklarına zincirlenmiş olarak cezasını çekerken, bütün kuşların kralı İda her sabah gelir Pharmat’ın dizlerinin üzerine konup sorar ona?
-Hey zavallı Pharmat ! Hey günahkar Pharmat ! Pişman mısın yaptığından? Pişman olduğunu söylersen dokunmayacağım. Eğer pişman olmadın isen ciğerini sökeceğim.
Kendisine yapılan korkunç işkencelere aldırmadan her zaman aynı cevabı verirmiş Pharmat.
–         Hayır.  Asla pişman değilim. Ben insanlara sıcaklık ve ışık götürdüm. Kötü bir şey yapmadım. Yapılan iyi Şeylerden dolayı pişmanlık duyulmaz.
Sonra kuşların kralı İda çelik gagasını granit taşlara sürerek keskinler ve Pharmat’ın ciğerlerini yemeğe başlarlardı. Pharmat her gün kendisine yapılan onca işkenceye rağmen; hiç bir zaman ağlamaz, inlemez, kimseden aman dilemez, gözleri bile nemlenmezdi. Büyük bir metanet ve sabırla çekerdi bu zulmü ve acıyı hergün.
İşte o zamandan beri Waynax (Bizim halkımız) Nart Ersthgoy erkekleri ağlamaz. O zamandan beri dağlarımızın tepelerindeki karı erimez, buzulları ve dondurucu soğuğu eksilmez. Seyla, Pharmat’ı Başlam’ın tepesine zincirlediğinde, ona ceza olsun diye karı buzu ve soğuğu Başlam’ın tepesine topladığı için, işte o zamandan beri derin vadilerde, dağların yamaçlarında ve ovalarda mis gibi kokan otlar ve rengarenk çiçekler biter. O zamandan beri toprakta sıcak bereket ve ışık vardı. O sıcaklığı insanlara Pharmat armağan etmiş. Sonra onu Başlam’ın granit kayalıklarına zincirlemişler. O her zaman azapta. Fakat o hiçbir zaman ölmedi. Kahramanlar Ölmez! Kahramanlar her zaman yaşar!

ÇEÇEN FOLKLOR undan

Çeviren  ALİ BOLAT

 

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir