Serencam

Üniversite yıllarında aldığım bir haberle mütebessim olduğumu hatırlıyorum. Evet,  Egemenlik ilan edildi bu gün. Ankara’da öğrenci yatakhanelerinin olduğu bölümde heyecanla arkadaşlarıma anlatıyorum, ağzım kulaklarımda. İçim mutluluk dolu. Bu güne nasıl geldik?… Biz kimiz? Farkımız ne? İnsanlığa, erdemli bütün toplumlara ne vaad edebiliriz?

Askeri birliklerin girdiği Grozny’den Çeçenler tarafından tümüyle imha edildiği haberi nasıldı ama? Rabbim demiştim içimden sen mazlumlardan ve haklılardan yanasın… Budenvosk baskını, kızılyar operasyonu, grozny savunması, Yandarbiyev ve Çernomirdin görüşmesi, … Derken haberler, gelenler, gidenler, olaylar, şu yirmi yıl nasılda önümüzden aktı. Ne çok şeye tanık olduk. Ne çok şeyi yapamadık. Ne kadar çok şeye sevindik, ne kadar şeye üzüldük. Ah arzularımız, hayallerimiz, hatalarımız. Kahrolası kibrimiz…

Ey hikmet sahibi, kendimize medeniyetimizi, imkanlarımızı, güzelliklerimizi ve hatalarımızı nasılda gösterdin. Kuvvet ve kudret şüphesiz senin. Azamet de.

Bu kendi yuvamızda ki ilk yazımda duygularımı ve durumumuzu anlatmak için analiz yapmak istiyorum.. Hey hat ne mümkün. Duygularımı bir analist gibi nasıl anlatabilirim?

Sadece aklıma hemen şairin dizeleri geliyor.

Dost bî-pervâ, felek bî-rahm ü devran bî-sükûn
Derd çoh hem-derd yoh, düşmen kavî, tâli’ zebûn

Fuzuli

(Dostlarım pervasız ve ilgisiz, felek rahmetsiz, devran aleyhte dönüyor

Problem, dert  çok, dertleri sahiplenen hemdertler yok, düşmanlarım kavi, yani güçlü ve sert, talih çok kötü.)

Evet duygularımda durumum bu. Beynimse Tolstoyun Hacı Murat romanında anlattığı dağ çiçeği gibi. Asla pes etmiyor. Etmemeli. Etmeyecekte.

Hep beraber yeni bir bahar için hazaırlıklarımızı yapmalıyız.

Hep beraber.

Ne dersiniz?

A dika yoyle şu.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir