Nahçıvan’la İlgili Tarihsel, Etnik, Etimolojik Ve Stratejik Bazı Mülahazalar
Makalenin son bölümünde yer alan bilgiler K. Kafkasya için de ehemmiyet arz eder. Ama önce etimolojik ve tarihsel değerlendirmeler ile devam edelim.
Nahçıvandan “ilk olarak Ptolemy’nin Coğrafyasında Naxuana ( Eski Yunanca : Ναξουὰνα , Latince : Naxuana ) olarak bahsedilmiştir.”
“Ermeni tarihçileri Horenli Moses ve Faustos Buzand milâttan önce VI. yüzyıl olaylarını anlatırken Nahcıvan bölgesinden bahsederler. Sâsânî paralarında şehrin adı Naḫç olarak yazılmıştır”.
Sasani isminin Çeçen ismiyle bağdaştıran tarihçi yazar varlığını burada belirtmem gerekir. Bu değerlendirme kabul görsün ya da görmesin önemli bir gerçek şu ki Nahç isminin Milattan Önceki döneme uzanmasıdır. Yani Sasani isminin yorumundan çok çok daha önem arz edeceği açıktır.
“(VI. yüzyıl). IX-X. yüzyıllarda Belâzürî, İbn Hurdâzbih, İbn Rüste ve İstahrî gibi coğrafyacılar burayı Neşevâ adıyla anmışlardır.” Aslında Neşeva ismi Hititlilerin kendilerini Neşa olarak nitelemesine de çağrışım yapar. Neşanın Çivi yazı sisteminden kaynaklı Ne(h)ço okunabilme imkanı da vardır. Dolayısıyla Neşa, Nahç gibi anılmalar Nahço, Nehço isimlerinin tarihsel varlığına işaret eder. Bu konuda tarihçi Prof. Dr. Fahrettin Kirzioğlu’nun Naçıvan için Nohçi’den başka bir şey değildir demesi gerçeğin ifadesidir. Toponomi isimlerinin tarih noktasında ehemmiyeti ise bilinmektedir. Ayrıca arkaik özellik taşıyan sözcüklerin varlığı destekleyici niteliktedir. Bunlardan birisi Nahçıvanda kullanılan epbek sözcüğüdür. Her ne kadar bu sözcüğü Nuray Aliyeva ekmek sözcüğü ile ilişkilendirse de bizzat makalesinde şu yazılışları kullanır; eppek/epbek için akrabaları görünmektedir der ve ağızlarda kullanılan biçim pbek/ ppek şekil aldığı söylenebilir der.
Sözcüğün genetik yapısı ise Çeçen dili sözcüğü olan bepik sözcüğünün benzerliğini gösterir. Ayrıca Hitit dilinde var olan beppir yine benzer genetik yapıyı göstermektedir. Ancak Türkçede Hurri, Sümer, Urartu, Hitit olmak üzere arkaik sözcüklerin varlığını belirtmek gerekir. Bazı kere, bazı yönlerden Çeçen dili ile müşterekliğinden bahsedilebilir. Yine yazarın pitik sözcüğü için bazı Türk dillerinde “kitap, mektup” anlamına geldiğini belirtmektedir. Pitik sözcüğünün t=s değişikliği ile pisik olduğu yorumu arkaik dönemde yazıların kil ve tahta üzerine yazıldığı bilgisinden hareket ettiğimizde Pisik sözcüğünün Çeçen dilinde belli bir genişlikte ki ince tahta şeklini almış fırın küreği ya da kaynatılan bazı tahılların karıştırıcısı olarak kullanılan tahta evreç anlamıyla günümüze intikal ettiği görülür. Ancak şunu anlıyoruz ki arkaik dönemde belli genişlikte tahta materyal üzerine yazı yazılmıştır ve bunun adı “pisik”tir şeklindeki yorum da yapılabilir mi sorusunun cevabı evet olabilir. Çeçen dili sözlüğünde tahıl karıştırma için kürek, kürekler olarak geçer. Ancak bu fırındaki ekmeği çevirme, dönderme ve çekme amaçlı da kullanılmaktadır.
Böylelikle çıkan sonuç üzerine yazı da yazılabilecek bir konumdaki tahta parçası olarak değerlendirilmesi mümkündür. Gerek yazılı kaynaklardaki NAXUANA, NAHÇ şeklindeki kayıtlar, gerekse günümüze kadar adını muhafaza etmiş Nahçıvan ismi gerçeği yani Nakhçi halkına ait toponomi isimini korumuştur. Ancak Nahçıvan sürekli bir çekişme alanı halinde olmuştur. Med, Urartu, Sasani, Bizans, İskit, Moğol Cengiz, Ermeni, Selçuklu, İran, Rus, Osmanlı, İngiliz ve Amerika bu bölgede aktif yer aldı.
NAHÇIVAN’IN EKONOMİK VE STRATEJİK ÖNEMİ
“1919 yılı başlarında Nahcıvan bölgesine giren İngilizler, Aras Cumhuriyeti’ni feshettiler ve onun temsilciler kurumunu dağıttılar. İngilizler sadece Nahcıvan şehriyle demiryolu hattını kontrol edebildiler. Ordu karargâhı ise Nahcıvan şehri civarında bulunuyordu. Nahcıvan bölgesinin çeşitli yerlerinde İngilizler aleyhinde gösteriler düzenlendi. 1919 yılı yazında İngilizler Nahcıvan’dan ayrıldı.
Ardından Nahcıvan’a Amerika Birleşik Devletleri ordusu girdi. Amerika Birleşik Devletleri hükümeti temsilciliği Nahcıvan’da yönetimi tam anlamıyla ele geçirmek için yerli milliyetçiler, musâvatçılar, Taşnaklar ve Türkiye temsilcisi Halil Bey ile Nahcıvan’ın statüsü üzerine görüşmeler yaptı. Durumu kuvvetlenen Amerika Birleşik Devletleri, Azerbaycan ve Ermenistan hükümetlerine Nahcıvan ve Şerûr-Dereleyez kazalarından oluşan bir bölge valiliği kurup başına bir Amerika Birleşik Devletleri vatandaşının getirileceğini bildirdi. Fakat Nahcıvanlılar buna karşı çıktı. Siyasî istikrarı bozmak için Amerika Birleşik Devletleri temsilcileri Taşnaklar’la iş birliği yaptı. 1919 sonlarında bölgede Türkler’e yönelik büyük bir katliama girişildi. Mart 1920’de Türk ordusu Nahcıvan’a girerek buna son verdi. Yerli komünistlerin desteğini sağlayan XI. Kızılordu 28 Temmuz 1920’de Nahcıvan’a girip komünistleri iktidara getirdi ve Nahcıvan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurdu. 1921’de Kars’ta Rusya hükümeti temsilcisinin de katıldığı kongrede Türkiye ve Kafkasya cumhuriyetlerinin imzaladığı antlaşma ile Nahcıvan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri’nin özerk kısmı olarak tanındı.
9 Şubat 1924’te Nahcıvan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri, Azerbaycan’ın içinde Nahcıvan Özerk Cumhuriyeti statüsü aldı. 1991’de bağımsızlığını ilân eden Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Kasım 1995’te kabul edilmiş anayasasına göre Nahcıvan Özerk Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti’ne tâbi özerk bir devlet, Nahcıvan şehri de onun başşehridir.”
Bu tarihsel süreç SSCB’nin dağılması ve Azerbaycan’ın bağımsız olmasıyla birlikte yeni bir safhaya girdi. Bu tarihten sonra Nahçıvan’ın oynayacağı rol büyük ölçüde Karbağ üzerinden şekillendiği söylenebilir. Bu da Azerbaycanın Zangizar kara ve demir yolu projesidir. Bu projenin sahiplerinin politik bir uzlaşı aradıkları görülmektedir. Ermenistan henüz Azerbaycan görüşüne uzak olsa da gerçekleşmesi halinde Sangizar koridorunun sadece Azerbaycan için önemli olmadığı bilinmektedir. Bu projeden İranın kaygılanması için yeterli nedenlerin varlığı görülebilir. Yukarıda belirttiğimiz tarihsel olarak Amerikanın Nahçıvan ilgisi denklemin bir parçasıdır. Rus çarı II. Nikola’nın Kars’taki av köşkü ise sanayi devrimi sonrası enerji kaynaklarının kontrolü politikalarının Osmanlı ve sonrasında Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmesine, Osmanlı sahası ve Türklerin etki alanı içinde cereyan etmesine karşın soğuk savaş dönemi olmak üzere, Ukrayna üzerinden hareketle Rusya ve Amerika’nın sahada ilk kez karşı karşıya olmadıklarını gösterir.
İngiltere’nin Amerika ile birlikte Rusya-Ukrayna savaşında Rusyayla karşı karşıya olması 19. Yüzyılda Kuzey Kafkas Çeçen-Rus savaşlarında İngiltere’nin oynadığı rolün tarihsel olarak devamı niteliğindedir. Bu aslında Rusların tarih sahnesine çıkışlarından sonra Osmanlı ile Rus mücadelesinin Osmanlının yıkılmasıyla farklı bir evreye girmesine yol açtı. Bu kez Osmanlı hakimiyet alanının ekonomik, politik hakimiyetinin el değiştirmesi ile İngiliz Amerika müşterekliği Osmanlının yerini aldı. Ermenilerin duygusal yakınlığı olan batı devletlerinden Fransa’nın bu denklemde ayrı bir politika izleme çabası ise sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Diğer yandan Çeçenistan Ö. Cumhuriyeti başkanı Ramzan Kadirov’un bazı kere Azerbaycan’a resmi ziyarette bulunması Rusya, Türkiye arasındaki örtüşen bölgesel politikalar çerçevesinde değerlendirilebilme kabiliyetini gösterirken, diğer yandan aslında Frederik Coene’nin coğrafik, tarihsel, politik veya ekonomik açılardan Kafkasya’yı bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği fikrini doğrular mı sorusunu sordurmaktadır.
Hiç şüphesiz bu görüşü destekleyecek nitelikte tarihsel ve coğrafik nedenlerin var olduğunu söyleyebiliriz. Bu ayrı bir başlıktır. Bununla birlikte 1994’te Rus-Çeçen savaşının patlak vermesi ve Cahar Dudayevin Çeçenistanın bağımsız olacağı fikrine inanması belki de inandırılması Özal’ın dış politikalarının sonucu olduğu fikrine götürebilir. Mavi akım projesinin politik arka planı ve etkileri zaman içinde Çeçenistanın bağımsızlığı konusunda Cevher Dudayevin Çeçenistan halkı adına düşüncesinin ve politikalarının öngörüsüzlük olarak addedilmesine neden olduğu söylenebilir. Öte yandan Cevher Dudayev’in ve Çeçen savaşçıların “Çeçenler iyi savaşır” sözünü yerine getirdikleri yönünde hiç kuşku bırakmadıkları da bir gerçek olarak tarihe kaydedildi. Abhaz-Gürcü savaşı, Karabağ meselesi politik ve silahlı çatışmaların aslında temel aktörlerin zamana yayılmış politikalarının icra edilmesi olarak değerlendirilmesi mümkündür.
Dolayısıyla Frederik Coene’nin coğrafik, tarihsel, politik veya ekonomik açılardan Kafkasya’yı bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği fikrinin sahadaki tezahürü olarak görülmesi gerektiği düşüncesini haklı çıkardığı sonucuna götürebilir. Ancak en önemli husus Nahçıvanın stratejik konumu üzerinde düğümlenir. Zira Orta Asya ve Tibete uzanacak yolun önündeki engeller halihazırda kalkmış değil. Ermenistanın ekonomik ve siyasi yönden mecbur kalması ile bu koridorun onaylanması yeni bir safhaya geçileceğinin kesin bir gerçeğidir. Ama önce Rusyanın onayının olması en temel koşuldur. Ermenistanı muhatap alarak konuşan İlham Aliyev ise siyasi olarak bir sonucun hasıl olmaması halinde askeri seçeneği çoktan zikretmiş bulunmaktadır.
Hami ÖZDİL
Kaynak
(Rusça) Brockhaus ve Efron Ansiklopedik Sözlüğünde ” Nahçıvan” , St. Petersburg, Rusya: 1890–1907.https://en.wikipedia.org/wiki/Nakhchivan_(city)-
HÜSAMETTİN M. KARAMANLI-TDV İslâm Ansiklopedisi-https://islamansiklopedisi.org.tr/nahcivanİslamansiklopedisi.org.tr
https://natigtravel.tripod.com/id13.html