Cennetin Kılıçları
Lesley BLANCH
Özal Matbaası
Lesley BLANCH
Özal Matbaası
19 Mart 2024
4 Aralık 2022
100 Yıl Sonra Sansürsüz Çerkes Ethem Sempozyumu
24 Eylül 2023
Kurzunuş Lovzar Gecesine Davetlisiniz
20 Ocak 2024
Folklor Dans Okulumuz 2023 Ön Kayıtları Başladı.
24 Eylül 2023
Çeçenistan’daki savaş, Kuzey Kafkasya’nın Hazar Denizi petrolleri ve petrol boru hatlarıyla daha da karmaşık hale gelen etnik ve jeopolitik bulmacasında belki de buzdağının görünen ucu… Sebastian Smith, Agence France Press7in İngilizce servisi muhabiri olarak yıllarca Washington, Moskova ve Londra’da çalışmış bir gazeteci. Çeçenistan’daki savaşı titizlikle araştırılmış genel bir kafkasya bağlamında anlatırken. Kafkas insanının acılarını ve umutlarını da dile getiriyor. “Tarihin nasıl yazılabileceğiin yürek burkan bir öğrneği. Sebastian Smith Sabancı Üniversitesi Yayınları
Antik Çağda Waynakhlar (Çeçen-İnguşlar) Sümer-Hurri-Hatti-Urartu-Luvi-Lukkalılar Büyük tufandan sonra sular çekilince, Nuh’un gemisi Cudi’ye mi, Ağrı dağına mı, yoksa dağların babası Kaf dağına mı demirledi bilinmez ama, Nuh’un çocukları dört bir yana dağılıp, suların işgal ettiği bereketli Hilale, Anadolu ve Mezopotamya topraklarına yerleşip çoğaldılar. Bu ise farklı coğrafyalarda farklı lehçelerle Waynakh (Çeçen-İnguş) dilini konuşan toplumları oluşturdu. Bunların kurdukları devletler, şehir devletleri, beylikler ortaya çıktı. Hz. Nuh’un ise bin yıla yakın yaşadığı Kuran’da zikredilir. Aslında Nuh ya da Noah, peygamberin gerçek adı olmayıp, kavme izafeten söylendiği kabul edilir. Bir tez olarak Nakh kavminin peygamberi olabileceğini söyleyebiliriz. Kur’an’ın Nuh kavmi ile ilgili ayetlerine baktığımızda, tufan ile kesintiye uğrayan bir Nakh kavminin varlığı söz konusudur. On binlerle ifade edebileceğimiz bir Nakh kavmi geçmişinden söz edebiliriz. Bu ise, köklü bir tarihin, başta Kafkasya, Anadolu, Mezopotamya, Levant olmak üzere geniş bir coğrafyada aranmasını gerektirir. Hami ÖZDİL KİTAPARASI YAYINLARI
Bu kitap Hitit ve Çeçen dilinin Gramatik karşılaştırmasını yapar ve benzerlikleri ortaya koyar. Sözcük benzerlikleri her iki dil bakımından morfoloji benzerliğini destekler. Hitit dilinin çözülmesi Bedrich Horozny ile anılır. Horozni’nin “Ekmeği yiyeceksin, suyu içeceksin” çevirisiyle tarihe geçmesine vesile olan o meşhur “NİNDA-an ezza-teni watarra eku-teni” şeklinde transkript edilen cümlesi, Hititlere ve Hititçeye ilgi duyanların kulağında çınlayan bir cümle olarak kalır. Bu cümle aynı zamanda gramatik bir yorumu da beraberinde getirir. NINDA-ekmek sözcüğünden sonra gelen -an eki akuzatif olarak değerlendirilir. Bu yorumla Nominatif-Akuzatif dil tespiti, Hititçenin Hint-Avrupa dil ailesine dahil edilmesine yol vermiştir. Yüzyılı aşkın geçen zaman içinde bu kabulün perçinlenmesi için oldukça fazla çalışma yapılmış, üniversitelerde Hititoloji bölümleri açılmış tezler, kitaplar yazılmıştır. Ne var ki aynı cümlede yer alan “watar-ra- su” sözcüğü gibi Hitit kayıtlarında yığınla -n eki almayan akuzatif değerlendirilen sözcükler gülümsemeye devam etmişlerdir. İşte bu kitap Hitit literatürünün bazı çelişkileri ile birlikte akauzatiflik kosunu sorgular. Bunun aslında başından beri sorgulanması gereken bir konu olduğu muhakkaktır. Nötr sözcükler bazı Hint-Avrupa dillerinde vardır cümlesi kurulabilir ise de Hitit kayıtlarında yer alan -an ekli yapıların karmaşıklığı bunun izahı için yeterli olmadığı hususu bu kitapta Çeçen dilinin morfolojisiyle açıklanmaya çalışılacaktır. Gerçekten Hitit dilinde akuzatiflik var mıdır sorusunun cevabının etkileri olacaktır. Hami ÖZDİL
Bu hikâye Rus medyasında sürüp giden Kafkas karşıtı yoğun propagandaya tepki olarak kaleme alınmıştır. Kafkasyalıların birer terörist, kültürsüz ve eğitimsiz insan olarak gösterilmesi Rusya Federasyonu’nda yavaş yavaş ciddi bir ‘kültür çatışması’na yol açmaktadır. Bu tür düşüncesizce bir eşleştirmenin sonuçları eski Yugoslavya’da yaşanan kültür çatışması kadar yıkıcı sonuçlar doğurabilir. En basitinden büyük bir federasyonun bölünmesine, dağılmasına sebep olabilir. Rusya’nın tüm çocukları bu mantıksız, yıkıcı propagandaya karşı savaşmalıdır. Teröristlerle gangsterlerin milliyeti yoktur. Kuzey Kafkasya, federasyonun en mühim, en stratejik bölgesi; Rusya Federasyonu’nun çok etnisiteli mozaiğinin en büyük servetlerinden biridir. Kafkas karşıtı duyguları kışkırtan çıkar gruplarına meydan bırakılmamalıdır. Muhittin Kandur APRA
Çeçenistan deyince herkesin aklınma ilk gelen kan, kin ve gözyaşı olur. Ardından da Çeçen direnişçilerin kanlı eylemleri gelir. Bu eylemler her zaman medyada geniş yer bulup sansasyonel bir biçimde işlendiği için büyük yankı uyandırır. Örneğin Moskavadaki tiyatro baskını ya da Kuzey Osetyada çok sayıda çocuğun hayatını kaybettiği ilkokul baskını tartışmasız en kanlı terörist saldırılar arasına girmiştir. Vedat Yenerer Andaç Yayınları
Kafkasya denilince, elli kadar yerli halk ve bir o kadar dil konuşan etnik grubun bir arada bulunduğu ve tartışmalı sınırlarıyla sürekli olarak çatışmanın hüküm sürdüğü bir bölgeyi tasvir etmekteyiz. Kafkasya denilen bölge günümüzde kuzey ve güney olarak ayrılmaktadır. Güney ya da Transkafkasya deyince; üç bağımsız devlet olan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan akla gelmektedir. Kuzey Kafkasya denilince de, Rusya Federasyonu’nun hâkimiyetindeki Kafkasya anlaşılmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde bu bölgeye, bölgesel ve küresel aktörlerin dâhil olmasıyla güç mücadeleleri artmış ve çatışmalar daha da tırmanmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından yeni şekillenen Rus coğrafyasında çeşitli çatışmalar yaşanmıştır. Bunlar arasında uzun yıllar süren ve bölgeye verdiği tahribat açısından en yıkıcı olan çatışma Çeçenistan’da meydana gelmiştir. Diğer özerk cumhuriyetler SSCB sonrası Rusya Federasyonu içerisinde çatışmaya evrilmeyen başarılı bir entegrasyon süreci yaşarken, Çeçenistan’da bu süreç ayrılıkçı hareket sonrası savaşa dönüşmüştür. Rus Ordusu, Rusya Federasyonu içerisindeki Çeçenistan topraklarına 1994 yılından 1999 yılına kadar askeri müdahalelerde bulunmuştur. Bu çalışmada da köklerini tarihten almış Çeçen-Rus çatışması bağlamında, Kuzey Kafkas coğrafyasındaki etnik sorunların ve çatışmaların zamanla bu bölgeyi içinden çıkılamaz bir hale getirmekte olduğu ve tarihin tekerrürü sonucu aynı çatışma sarmalına kısa sürede dönüldüğü görülmektedir. Bölgede sürekli devam eden çatışma ortamı, bölgesel ve küresel aktörlerin çatışmaları tırmandıran politikalarıyla sürece dâhil olmaları kalıcı bir çözüm üretilmesini ve bir barış ortamı doğmasını imkânsız kılmakta ve sürekli bir çatışma ortamına zemin hazırlamaktadır. Beyza Gülin Güney Cinius
Fanny E. BRYAN ODTÜ Yayınları
Bu kitap, Dağıstan ve Çeçenistan başta olmak üzere bütün Kafkas halklarının milli bağımsızlık mücadelesinin unutulmaz lideri Şeyh Şamil’in, komutanlığı döneminde yazdığı 100 mektubu içermektedir. Bir efsanenin arka planını gösteren bu mektuplar, Şeyh Şamil’in yalnız askerî dehasının değil, dinî, kültürel, sosyal ve siyasi kişiliğinin önemli belgeleri niteliğindedir. Bugüne kadar Şeyh Şamil ve mücadelesiyle ilgili olarak ortaya konan eserler, belli bir noktadan sonra objektifliğini kaybediyor ve yazarının niyeti doğrultusunda şekilleniyordu. Bu kitapta ise okuyucu, Şeyh Şamil’in ağzından Kuzey Kafkasya bağımsızlık mücadelesini bizzat dinliyor. Dr. Fikret Efe ŞULE YAYINLARI
Son yirmi yıllık süreç içerisinde Çeçen Toplumu olarak yaşadığımız kırılmalar, gelecekle ilgili kaygılar, savaş ortamının yarattığı moral bozukluğu ile geçen ve bir anlamda kendi kabuğumuza çekildiğimiz acılı günlerin ardından mevcut durumumuzu gözlemleme fırsatına son yıllarda tekrar kavuştuk. Görünen o ki, kültürel ve toplumsal değerlerimiz gün geçtikçe artan bir hızla yok oluyor. Bu gözlemle kültürlerin adeta çocuk gibi bakım ve özel bir ilgi istediğini tekrar kavrıyoruz. Yok olan değerlerin bir daha kazanılamayacağının farkındalığı, bir şeyler yapamamanın sancısıyla hepimiz derinden etkileniyoruz. Biliyoruz ki, eğer kültürümüzü rastlantısal etkenlerin rüzgarına bırakmadan özgün haliyle olabildiğince koruma isteğine sahip isek, öncelikle ve sadece bizim üzerimize çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Günümüzde, doğduğumuz ve büyüdüğümüz köylerden uzaklarda büyük şehirlerde aynı toplumun fertleri olarak birbirimizden kopuk bir şekilde yaşıyoruz. İnsani bir ihtiyaç olarak birbirimizi tanımamız ve kaynaşmamız gerekiyor. Geleceğimiz olan gençlerimizin tanışıp kaynaşmasına vesile olacak güzel organizasyonlar yapmak, ihtiyaç sahiplerini tespit ederek onların sorunlarına çareler aramak, kişisel birikimlerimizi paylaşmamız toplumsal yok oluşa karşı çok önemli zorunluluklar. Derneklerimiz, bir araya toplanabileceğimiz ve bu gereklilikleri sağlıklı bir şekilde sağlayacak yegane yerler olarak ön plana çıkıyor. İşte, kuruluş amaçları doğrultusunda, farklı ve dağınık bir şekilde yaşayan insanlarımızı bir araya toplayan demeğimizin en önemli görevlerinden birisi olarak; Geldiğimiz yörelerde yaşattığımız bizi biz yapan değerlerimizi çocuklarımıza aktarabilmek, hızla kaybettiğimiz dilimizi, kimliksizleşmeye karşı bir direnç oluşturacak akrabalık bilgilerimizi, babalarımızdan aldığımız binlerce yıllık emanet olan özgün kültürümüzü bizden sonraki nesillere aktarma gayreti hiç bugünkü kadar anlam kazanmamıştı. Olağanüstü öneme sahip bu tür çalışmaların sürekli hale gelmesiyle, evlerimizde bulunan ve hatırasına hürmeten koruduğumuz kültürel materyallerimizin tanıtılmasının, geçmişimize ve kimliğimize ait ne varsa ortaya çıkarılarak kayda alınmasının da kültürel yok oluşu yavaşlatacak/ engelleyecek yegane çarelerden birisi olduğunu düşünüyoruz. Erol YILDIR KAFKAS ÇEÇEN KÜLTÜR DERNEĞİ