Cennetin Kılıçları
Lesley BLANCH
Özal Matbaası
Lesley BLANCH
Özal Matbaası
28 Eylül 2021
16 Aralık 2020
24 Eylül 2023
23 Şubat 1944 Sürgünü ve Şehitleri Anma Programı Yapıldı
24 Şubat 2025
Ramazan Bayramınız Mübarek Olsun
10 Nisan 2024
3 Haziran 2024
29 Eylül 2024
Bu kitapta Kafkasya’da XIX. yüzyılda ortaya çıkan müridizm hareketi, Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı arasında Kafkasya’da yaşanan mücadele, Şeyh Şamil’in ortaya çıkışı ve mücadelesi anlatılmaktadır. M. Halistin Kukul Kültür Bakanlığı Yayınları
Yirminci yüzyıla “barbar” diyen çok oldu ve bu doğru bir saptamaydı, fakat yeni girdiğimiz yirmi birinci yüzyılın “barbarlık”ta geçen yüzyılı kesinlikle gölgede bırakacağı daha şimdiden belli oldu. Ve dünyayı savaşın eşiğinde yönetmeyi başlıca politik yol belleyenlerin bu noktada seçtikleri birkaç model ülke varsa, bunların biri Irak, diğeri Afganistan, bir diğeri de Çeçenistan’dı. Çeçen direnişi İslami fundametalizmin bir kalesi midir, bir zamanlar sosyalist SSCB’nin parçası olan Çeçenistan’daki savaş bir ulusal kurtuluş hareketini mi temsil etmektedir, yoksa Çeçenlerin bütün dertleri sadece Şeyh Şamil’den beri adet edindikleri üzere Rusya’ya kafa tutmak mıdır? Çeçenlerin ilk cumhurbaşkanı Cohar Dudayev, ikinci cumhurbaşkanı Aslan Mashadov, eylemleriyle dikkatleri üstüne toplayan, Che hayranı gerilla komutanı Şamil Basayev ve onun yanındaki Ürdün’den ithal komutan Ebu Hattab, Yeltsin’in parlamentosunda başkan olan Ruslan Hasbulatov… Kimisi eski Kızıl Ordu generali, kimisi SSCB hükümetinde bakan olan, bunlarla birlikte binlerce evladıyla kardeşini kirli bir savaşa kurban veren yüz binlerce sıradan insan, sekiz yılı aşkın bir süredir ülkelerini harabeye çeviren bu savaşta neyin peşindedirler? Özcan Özen ile Osman Akınhay’ın hazırladıkları Çeçenistan: Yok Sayılan Ülke adlı bu kapsamlı derlemede, bütün bu aktörleri, sağ ve sol ideolojilerin onlara atfettikleri kutsal etiketlerle değil, yalın gerçeklikleri ve kendi trajedisi içinde izleyecek, Çeçenistan’ın bütün dünya tarafından yok sayılmasının nasıl bir kapitalist paylaşım senaryosuna karşılık geldiğini göreceksiniz. Osman Akınhay Everest Yayınları
Son yirmi yıllık süreç içerisinde Çeçen Toplumu olarak yaşadığımız kırılmalar, gelecekle ilgili kaygılar, savaş ortamının yarattığı moral bozukluğu ile geçen ve bir anlamda kendi kabuğumuza çekildiğimiz acılı günlerin ardından mevcut durumumuzu gözlemleme fırsatına son yıllarda tekrar kavuştuk. Görünen o ki, kültürel ve toplumsal değerlerimiz gün geçtikçe artan bir hızla yok oluyor. Bu gözlemle kültürlerin adeta çocuk gibi bakım ve özel bir ilgi istediğini tekrar kavrıyoruz. Yok olan değerlerin bir daha kazanılamayacağının farkındalığı, bir şeyler yapamamanın sancısıyla hepimiz derinden etkileniyoruz. Biliyoruz ki, eğer kültürümüzü rastlantısal etkenlerin rüzgarına bırakmadan özgün haliyle olabildiğince koruma isteğine sahip isek, öncelikle ve sadece bizim üzerimize çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Günümüzde, doğduğumuz ve büyüdüğümüz köylerden uzaklarda büyük şehirlerde aynı toplumun fertleri olarak birbirimizden kopuk bir şekilde yaşıyoruz. İnsani bir ihtiyaç olarak birbirimizi tanımamız ve kaynaşmamız gerekiyor. Geleceğimiz olan gençlerimizin tanışıp kaynaşmasına vesile olacak güzel organizasyonlar yapmak, ihtiyaç sahiplerini tespit ederek onların sorunlarına çareler aramak, kişisel birikimlerimizi paylaşmamız toplumsal yok oluşa karşı çok önemli zorunluluklar. Derneklerimiz, bir araya toplanabileceğimiz ve bu gereklilikleri sağlıklı bir şekilde sağlayacak yegane yerler olarak ön plana çıkıyor. İşte, kuruluş amaçları doğrultusunda, farklı ve dağınık bir şekilde yaşayan insanlarımızı bir araya toplayan demeğimizin en önemli görevlerinden birisi olarak; Geldiğimiz yörelerde yaşattığımız bizi biz yapan değerlerimizi çocuklarımıza aktarabilmek, hızla kaybettiğimiz dilimizi, kimliksizleşmeye karşı bir direnç oluşturacak akrabalık bilgilerimizi, babalarımızdan aldığımız binlerce yıllık emanet olan özgün kültürümüzü bizden sonraki nesillere aktarma gayreti hiç bugünkü kadar anlam kazanmamıştı. Olağanüstü öneme sahip bu tür çalışmaların sürekli hale gelmesiyle, evlerimizde bulunan ve hatırasına hürmeten koruduğumuz kültürel materyallerimizin tanıtılmasının, geçmişimize ve kimliğimize ait ne varsa ortaya çıkarılarak kayda alınmasının da kültürel yok oluşu yavaşlatacak/ engelleyecek yegane çarelerden birisi olduğunu düşünüyoruz. Erol YILDIR KAFKAS ÇEÇEN KÜLTÜR DERNEĞİ
Bu eser yaşamöyküsel bir romandır. Zelimhan 1901/1913 yılları arasında on-onbeş kişilik çetesiyle Çarlık Rusya’nın en ücra köşelerine kadar adını duyurmuş, saray onun ölümüne kadar basının dilinden tedirgin olmuştur. Zelimhan’ın abreklik yolunu seçiş nedenini açıkladığı ve Devlet Duması Başkanlığı’na gönderdiği 15 Ocak 1909 günlü mektubu aynı yıllarda hemen her Rus gazetesinde yayımlanmıştır. Gerçek bir belge olan söz konusu mektubun tümü nice nice yıllar sonra, bir dergide Türkçe’ye çevrilerek basılmıştır: bk. Birleşik Kafkasya, sayı 2,3 İstanbul, 1964-1965. Mohmad Mamakayev’in bu ikinci romanından önceki ilk romanı “Revulyutsin Murd/Devrimci Mürit”de yaşamöyküsel bir romandır. Ekim devrimi sırasında Çeçen öncülerinden Aslanbek Şeripov’u anlatır. Mohmad Mamakayev Anka
Bu hikâye Rus medyasında sürüp giden Kafkas karşıtı yoğun propagandaya tepki olarak kaleme alınmıştır. Kafkasyalıların birer terörist, kültürsüz ve eğitimsiz insan olarak gösterilmesi Rusya Federasyonu’nda yavaş yavaş ciddi bir ‘kültür çatışması’na yol açmaktadır. Bu tür düşüncesizce bir eşleştirmenin sonuçları eski Yugoslavya’da yaşanan kültür çatışması kadar yıkıcı sonuçlar doğurabilir. En basitinden büyük bir federasyonun bölünmesine, dağılmasına sebep olabilir. Rusya’nın tüm çocukları bu mantıksız, yıkıcı propagandaya karşı savaşmalıdır. Teröristlerle gangsterlerin milliyeti yoktur. Kuzey Kafkasya, federasyonun en mühim, en stratejik bölgesi; Rusya Federasyonu’nun çok etnisiteli mozaiğinin en büyük servetlerinden biridir. Kafkas karşıtı duyguları kışkırtan çıkar gruplarına meydan bırakılmamalıdır. Muhittin Kandur APRA
Dilin bir kültürün temel öğelerinden biri hatta en önemlisi olduğu kuşku götürmez. Kültürü oluşturan maddi ve manevi pek çok öğenin kuşaklararası aktarımını ve dolayısıyla devamlılığını sağlayan temel unsur dildir. Bu anlamda etnik bir grup olarak Çeçenlerin özellikle genç kuşağında yaşanan dil kaybının – öğrenilmemesinin, öğretilmemesinin- kültürün kaybına da neden olacağı bir gerçektir. Çeçenler üzerine gerçekleştirilmiş olan saha araştırmasında bir taraftan dil kaybının yarattığı etkiler genç ve yaşlı kuşaklarla yapılan sözlü tarih ve mülakatlarla belirlenmeye çalışılırken, diğer taraftan demografik yapı, göç, evlilik, düğün adetleri, değişen gelenek ve görenekler gibi pek çok konuda bulgular elde edilmiştir. Bu bulguların ışığında (kitabın ekinde yer alan ve QR kod okutularak izlenebilecek) “İnsan Konuştuğudur” adlı etnolojik bir belgesel film de yapılmıştır.
Thomas Goltz, bu kitapta Çeçenistan’daki savaşı, özellikle de Samaşki’de yaşanan katliamı birinci ağızdan okuyucularına ulaştırıyor. Batı dünyasında uzunca bir dönem İslami köktendinciliğin bir başka örneği olarak görülen bu savaşın aslında Stalin döneminde yerlerinden edilen Çeçenlerin geri dönme mücadelesi olduğunu gösteriyor. Kitap masumiyetin kaybolduğu savaş alanında bir muhabirin hayatta kalma hikayesini ve Çeçenlerin mücadelesini olağanüstü bir canlılıkla anlatıyor. Bu canlılığı ise yazarın savaş sürecine dahil olması ve olaylara dışarıdan değil, içerinden bakmasıyla sağlıyor. “Bu kitap, trajik Çeçenistan Savaşı, Sovyet sonrası dönemde Kafkasya’da çıkan etnik ve milliyetçi çatışmalar ve modern Amerikan medyasının işleyişine dair çalışmalara çok rahatsız edici ve benzersiz bir kişisel katkı sağlıyor.! Prof. Dr. Frederick Starr John Hopkins Üniversitesi Orta Asya ve Kafkasya Enstitüsü Başkanı Thomas Goltz İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Bu kitap, Türkiyeli bir direnişçinin 1999 yılında başlayan 2. Çeçenistan savaşına katılmasıyla cephede tuttuğu notlardan oluşmaktadır. Gürcistan sınırından Çeçenistan’a girmesi ve yaklaşık bir yıl sonra Türkiye’ye dönüş yapmasına kadar geçen süre içerisinde tutulan notlarda; Çeçen savaşı hakkında bilinmeyenler, Çeçen mücahidlerin özellikleri, yabancı mücahidlerin intibak sorunları, Çeçen köyleri ve halkın savaşa bakışı, mücahidlerin kendi aralarındaki ilişkileri, mücahidlerin sahip olduğu silahları, Rusların askeri yapıları gibi konular tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Samimi niyetle, sadece Allah rızası için Türkiye’deki ailesini, eşini ve çocuklarını bırakıp cepheye koşan direnişcimizin burada yaşadığı duygusal kırılmaları, gelgitleri, abartısız, riyasız, yalın bir şekilde anlatması, tarihe düşülecek bir not niteliğindedir. Üç aylığına cepheye giden direnişçimiz yolların zorluklarla dolu olması, giriş-çıkıştaki sıkıntılar, Rus bombardımanı ve savaşın acımasızlığı sebebiyle ancak 11 ay sonra dönebilmiştir. Asım Güleryüz Bengisu Yayınları
Kafkasya; Ortasya, Sibirya, İtil-Ural ve Doğu Avrupa’yı Önasya’ya bağlayan transit ticaret yolları üzerinde yer alan, coğrafik konumu itibariyle hem ticarî hem de askerî yönden stratejik önemi yüksek bir ülkedir. Tarih boyunca Önasya’nm yerleşik medeniyetlerinin taşıyıcıları olan kavimler ile kuzeyin ve Ortasya’nın parlak göçebe kültürlerinin taşıyıcıları olan göçebe kavimlerin birbirleriyle bağlantı kurma alanı olmuştur. Bölgede insan yaşamının başlangıcı Onasya’daki insan yaşamı ile sıkı ilişkilidir. Doğu Akdeniz insan tipine bağlı avcı-toplayıcı insan grupları Doğu Karadeniz kıyıları ile Batı Hazar kıyıları üzerinden Kafkasya’ya ulaşmışlar ve ülkede yaşam için elverişli gördükleri alanlara yerleşmişlerdir. Kafkasya’nın avtokhton nüfusu, bu Akdeniz tipi insan ırkından oluşmuştur. Bu ana nüveye sonradan Avrasya step¬lerinin prehistorik göçebe kavimleri (Kurgan Kültürü ve Srubnoy Kültürü taşıyıcı¬ları) ile Dolmen Kültürü ve Katakomp Kültürü taşıyıcıları da katılmışlardır. Aynı şekilde Kimmerlerden itibaren Iskitler, Sarmatlar, Alanlar gibi proto-Türk ve iranik asıllı tarihi kavimler ile Hun-Bulgarlar, Sabirler, Hazarlar, Kıpçaklar… gibi Türk kavimler de çeşitli yoğunlukta Kafkas Milleti’nin etnik oluşumunda rol almışlardır. İşte bu avtokhtonlar ile avrasyalı göçebe kavimlerin karışıp kaynaşmaları sonunda Kafkas Milleti oluşmuştur. Kafkas Milleti’nin yaşadığı ülke de Kafkasya’dır. Bir başka ifadeyle, Kafkasya anavatandır ve bu anavatanda yaşayan subetnik grupların oluşturduğu Süper Etnosun adı da “Kafkas Milleti”dir. Yılmaz Nevruz Sebil Yayınevi
11 Aralık 1994 günü Rus emperyalizminin orduları üç yıldır bağımsız yaşayan ve bunu önemli ölçüde dünya kamuoyuna kabul ettiren Çeçen Cumhuriyetinin topraklarına saldırdılar ve büyük oranda sivil halkı da hedef alarak katliama giriştiler. Bir buçuk milyonluk Çeçen halkının direnişi tam altı ay sürdü ama bu arada kırk bin Çeçen kızılordu kalıntısı güçlerce öldürüldüler. Son altı ayda Çeçen Sorunu dünyanın gündeminde yeraldı. Yüzelli milyonluk Rus halkının 1.5 milyonluk Çeçen halkını ezmesi, her türlü insan halklarını çiğneyerek kırk bin kişiyi öldürmesi, çağımızın en büyük katliam örneklerinden birisi olarak insanlık tarihine geçmiştir. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ortaya Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya, Slovakya ve Hırvatistan gibi Çeçenya kadar ya da daha küçük bağımsız devletler çıktı. Okyanusta yirmi bin kişilik adaları Birleşmiş Milletler bağımsız devlet olarak tanırken, Sovyetler Birliğinden çok önce kurulmuş ve Kuveyt’ten daha büyük, daha kalabalık ve de en az onun kadar petrol zenginliği olan Çeçenistan’ın bağımsızlığında rus emperyalizmine karşı çıkarken, katliamı seyreden batı dünyası da sessiz kalarak suça ortak olmuştur. Çeçenler acaba hıristiyan olsaydı Rus emperyalizmi bu küçük ülkeye girer miydi? Litvanya ile Slovenya hıristiyan olduğu için bağımsız olurken, Çeçenler müslüman oldukları için cezalandırılıyorlar. Bu katliamı yapanlarda, seyredenler de yirminci yüzyıl biterken uygarlıktan sözedemezler, çünkü çifte standart anlayışı uygarlık dışı bir tutumdur. Yeni dünya düzenine geçerken her yerde müslüman kanı akmaktadır. Bosna’da, Karabağ’da, Azerbaycan’da, Kuzey Irak’ta ve Kafkasya’da akan kan müslüman kanıdır. Dünya böyle bir haksızlığa daha fazla tahammül edemez. Eğer bu çifte standart ve haksızlık, daha fazla devam ederse, yeni bir üçüncü dünya hareketi gündeme gelecek ve tüm mazlum uluslar, emperyalist ülkelere karşı birlikte savaşacaklardır. İşte, Çeçen Sorunu; bu haksız ve insanlıkdışı gidişin sonucu olarak dünya gündemine gelmiştir. Kitapta yeralan yazılar Çeçen sorunun çeşitli yanlarını ele almakta ve çözüm denemeleri geliştirmektedirler. Kitap, üç bölümden meydana gelmektedir. İlk bölümde Rusya’nın çıkmaz irdelenmekte, ikinci bölümde, Çeçenler’in çıkışının anlamı ve boyutları üzerinde durulmaktadır. Son bölümde ise, uluslararası kuruluşların kararları birarada sunularak, sorunun dış politikayı ve dünya hukukunu ilgilendiren boyutları gündeme getirilmektedir. Şamil Mansur, Argun Terek Sam Yayınları
Güney Kafkasya’nin aniden dünya gündemine oturdugu bir dönemde Vicken Cheterian’in kitabinin yayinlanmasi için daha iyi bir zamanlama olamazdi. Yazar, konuyu hem bölgenin derin bir bilgisine sahip içeriden biri olarak hem de bir gazetecinin elestirel sezgilerinin yani sira bir bilim adaminin çetrefilli tarihsel ve politik sorunlar üzerine tarafsiz fikirlerini sunan bir dis gözlemci olarak da ele alir. Anlatisini Sovyetlerin çöküsü ve Ermenilerin, Azerbaycanlilarin, Gürcülerin, Abhazlarin, Osetlerin ve Ruslarin birbiriyle çatisan ulusal projeleri baglamina yerlestirir. Çatismayi, eski bir çatisma ya da kaçinilmaz görmek yerine Cheterian kaçinilmaz görüneni olasi kilan hem kosullari hem de olasiliklari göz önüne serer. Analiz ve yorumlari boru hatlarindan politikacilara kadar genis bir yelpazede yer alir ve okuyuculara, devlet liderlerinin genellikle çarpik söylemlerinin arkasinda yatan güdülerin en iyi anlatimini sunar.’ – Profesör Ronald Grigor Suny / Michigan Üniversitesi ‘Bu kitap, Kafkasya’daki çatismalarin nedenlerini anlamaya ve stratejik önem arz eden bu bölgede uzun ömürlü bir baris tesis etmeye çalisanlarin okumasi gereken temel bir eser. Rusya ve Gürcistan arasinda yasanan son savas göstermistir ki uluslararasi toplulugun Abhazya, Güney Osetya ve Daglik Karabag’daki çatismalarin onlarca yil çözümsüz kalabilecegi varsayimi dogru degildir. Cheterian’in1990’larin siddetli çatismalari ve bu çatismalarin Sovyetler sonrasi Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’in gelisimi üzerindeki etkilerini ayrintili ve dengeli anlatimi konu üzerine yapilan birçok çalisma arasinda dikkat çekmektedir. Bölgenin tarihsel mirasiyla günümüz çatismalari ve bölge halklari ve önderliklerine iliskin derin kavrayisi Kafkasya’da geçirdigi yillar boyunca ve bölgeye yaptigi sayisiz gezilerde edindigi bilgilere dayanmaktadir. Cheterian diplomasinin neden bir uzlasma saglayamadigini ve çatismaya bir çözüm üretemedigini de anlatir. Görüsleri bölgede istikrari saglamaya yönelik gelecekteki çabalara da yön verecektir.’ – Oksana Antonenko / Uluslararasi Stratejik Arastirmalar Enstitüsü, Londra ‘Bu kitap Kafkasya’daki savaslarin ilginç ve açiklayici bir analizini içermektedir. Karabag çatismasi, Gürcistan ve Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya’daki Oset-Ingus savasinin ayrintili bir incelemesi sunulmaktadir. Yakici bir sorunun özgün ve sistematik bir incelemesidir. Kafkasya’daki çatismalara, Sovyetler Birligi’nin parçalanmasina ve Soguk Savas sonrasindaki milliyetçilik ve kendi kaderini tayin hakkina iliskin tartismalara da degerli bir katkidir. Vicken Cheterian Belge Yayınları