İmam Şamil Döneminde Çeçenler

Çeçenistan da İmam Şamil döneminde Çeçenlerin gelenek görenek ve yaşam biçimlerinde önemli değişikler olmuştur. Şamil’in Çeçenistan da ön gördüğü ve uygulamaya çalıştığı düzen onun savaş politikalarına uygundu belki ama Çeçenlerin ta atalarından beri sürdürdükleri adet ve geleneklerine ve yönetim biçimine uymuyordu. Çeçenlerin yönetim ve karar alma anlayışında bütün halkın katılımı esastı. Oysa Şamil’in İmamiyet yönetiminde tek bir kişinin (İmamın) kararı geçerli ve herkesin ona tabi olması ve biatı gerekiyordu. Mutlak egemen imamdı.

Çeçenler ta eski çağlardan beri özgür dağlarında hür ve bağımsız yaşamışlardı. Günlük yaşamlarında şarkılarla, türkülerle, pandırlarla şaka ve esprileriyle gönlü ferah ve başı selamet bir hayat sürmüşlerdi. Şimdi İmamın koyduğu bu sert kurallar ve dayatmalarına uymak çok zor ve ters geliyordu Çeçenlere. Mesela bir haneye misafir olup ve evin sofrasına oturan birinin uyması gereken ve asla bozulamayan kuralları vardı. Bu kurallardan biri de misafirlikte bulunan birinin o evin kızına yan gözle bakamayacağı ve evlenme teklifinde bulunamayacağı idi. Oysa bunun şeriata ve dini kurallara mugayir bir yanı yoktu. İşte Şamil misafir olduğu bir evde böyle bir durum yaratmıştı.

Abuzar Aydamirov’un yazdığına göre Şamil, Şaban isimli bir Çeçenin evinde misafir olur. Kendisine hizmet eden Şaban’ın güzel kızını beğenir ve babasından kızını teklifsizce ister. Ev sahibi bu arsız teklif karşısında neye uğradığını şaşırır. “Şaban evindeki misafiri öldürmüş” dedirtmemek ve İmamı kamasıyla ikiye bölmemek için kendisini zor tutar. “Demek bunların geleneğinde bu ilişkiler böyle sürdürülüyor” diye düşünür. Ve Şamil’e;
-Bir kızın babasına böyle şey söylenir mi?
-Neden söylenmesin? Ne var ki bunda?
-Bizim geleneğimize göre söylenmez. Çok ayıp ve utanılası bir durumdur.
-Bak Şaban biz insanların hepsi için, Şeriatın bildirdikleri ve uygun gördüğü önemlidir. Şeriat karşısında Çeçen, Lezgi, Avar, Kumuk hepsi birdir.
-Şamil sen hem İmam hem de şeyh bir adamsın. Ben ise sade fakat geleneğine bağlı erdemli bir Çeçen’im. Sizin o taraflarda öyle davranabilirsin. Ona karışamam. Fakat benim hanemde Çeçen göreneğine ve adabına uygun davranmak zorundasın. Demin ettiğin o münasebetsiz lafı bir daha duyarsam, kim olursan ol buna izin vermem.

Şamilin kızgınlığı gözlerinden kıvılcımlar gibi etrafa saçılıyordu.
Bu anlatılanlarda su gibi berrak ve apaçık görülüyordu ki; Şamil’in nizamı ile Çeçenlerin tarihi algı, tavır ve adetleri birbirine uymuyordu. Şamil halkın nezdinde itibar edilen hal hareket, siyasi ve sosyal yapıyı dini ve şer’i esaslara göre yeniden düzenlemek istiyordu. Bunu sağlamak içinde her türlü baskı, sindirme ve kafa kesme cezaları uygulamaktan geri durmuyordu. Erkek çocuklarının on beş yaşında evlenmeleri ve birden fazla kadınla evlenme usulünü de o getirmişti. Bu iki işin de hem şeriata uygun ve hem de sürekli savaşlarda kaybedilen savaşçıların yerine bir an evvel yeni nesil savaşçı yetiştirmek gerektiği fikrine dayandırıyordu.
Yine A. Aydamirov’un yazdıklarına göre daha önceki zamanlarda Çeçenlerde çok eşlilik yoktu. Ayrıca Şamil dul kalan kadınlara diledikleri erkeği alma hakkı vermişti. Eğer erkek bu seçime razı olmazsa, erkek razı oluncaya kadar toprağa kazılan çukurluklarda hapsediliyormuş.

Çeçenler kendilerine dayatılan bu yeni nizamı ne kadar baskı görseler de kabul etmek istemiyorlardı. Bazen bu çatışma hali ironik ve gülünç hallere de bürünüyordu. İşte aşağıda halkın anlatımlarına dayanan bir olay buna örnek gösterilebilir.
“Mayrtup köyü yakınlarında Miçka suyunun ova tarafında Rus askerleri, suyun bu yanında hafifçe yükselen bir tepe eteğinde başlarında İmam Şamil’in bulunduğu Çeçen savaşçılar yer almış, Rus saldırısını karşılamaya hazırlanıyorlardı. Şamil’in yanında naipleri, komutanlar ve müritleri yer almıştı. İmam dürbünü gözüne götürüp Rus askerlerinin önünden tek başına ileri fırlamış gelen beyaz atlı, başında beyaz mesil quy (Uzun tüylü kalpak) olan bir süvari subayını izliyordu. Subay atını dörtnal sürmüş Miçka suyuna doğru geliyordu. Miçka suyunu geçen mesil quylü subay hemen önünde uzanan zümrüt yeşili çimenlikte atını oynatıyor, atın gemini kasıp atı şaha kaldırıyor bir yandan da elindeki Frenk tabancasını sallayarak içinizde benimle savaşacak yiğit bir kimse var mı? Diye haykırıyordu.

Bu süvari subayını Şamil ve savaşçıları daha evvelden de tanıyorlardı. Her saldırıdan evvel böyle ortaya çıkıp meydan okuyordu. Böylece karşısına çıkan Çeçenlerden iki üç kişiyi de öldürmüştü. Çeçen savaşçılar ne kadar kurşun attılarsa da vuramamışlardı. Şamil yine aynı manzarayı görünce sinirden sağ yanağı seğirmeye başlamıştı. Dürbünü gözlerinden indirdi. Yanındakilere “şu Rus subayını vurup geri dönecek birine ne istese verirdim” dedi. Hemen yanında eski püskü, tirfili çıkmış giysiler içinde, beline sıkıca bağlı kayık küreğini andıran geniş kılıcını yanda sallandırmış, başındaki mesil quy dan yüzü görünmeyen atlı bir Çeçen savaşçı duruyordu. Çeçen, İmam’ın yanındaki Naibine yaklaşarak “İmam’a söyle eğer bana ödül verirse o subayın sağ elini keser getirir İmamın atının ayaklarının altına atarım”. Naib hemen İmam’a aktardı Çeçenin söylediklerini. Şamil Çeçen’e şöyle bir baktı. Onun kendisine dikilen çelik parıltılı gök mavisi gözlerini gördü. Tereddütlü;-Öldürebilir misin onu?
-Görürsünüz öldürüp öldüremeyeceğimi.
-Görünüşe bakılırsa ölümün o süvarinin elinden olması muhtemel görünüyor ya. Eğer onu öldürüp geri dönebilirsen iki dost, arkadaş oluruz seninle. Peki, o zaman ne ödül istiyorsun benden?
-İmam’ın sözü Peygamber sözü gibi itibarlıdır nazarımda. Eğer onu öldürüp sağ elini getirirsem, huzurunda tütün içmeme izin vermeni istiyorum.

Etraftan bir gürültü yükseldi. İmam şaşırmış, “deli olmalı bu Çeçen” diye düşündü. Çünkü Şamil tütün içmeyi yasaklamıştı. Tütün içeni yakalayınca lülesini burnuna sokup eşeğe ters bindirip dolaştırıyor, tütün ekip biçeni yakalayınca da kellesini kestiriyordu. Tütün içmeye bu kadar karşı olup sert tedbirler almış olmasına rağmen “peki izin veriyorum tütün içmene” dedi.
Çeçen, hâlâ atını oynatıp meydan okuyan subaya bir göz attı. Kalpağının kenarına sıkıştırdığı lülesini çıkardı. İçine bir tutam tütün bastı. İki çakmada kavını ateşleyip tütünün üstüne yerleştirdi. Derin bir iki nefes çekti. Ağzından burnundan kocaman bir duman saldı Şamil’in önünde. Eğerinin üstünde doğruldu. Tüfeğini sırtından çekti aldı. Koynundan çıkardığı barut kesesinden tüfeğinin ateşleme deliğine barut bastı. Uzun lülesi ağzında atını mahmuzladı. Yayından boşanan ok gibi Rus subayına doğru fırladı. Subay kendisine doğru gelen Çeçen’i görünce atını ona doğru tırısa kaldırdı. Çeçen, düşmanı tüfek atımı mesafesine girince atını zınk diye durdurdu.

Tüfeğini aldı. Barut koyup hazırlıyormuş gibi bir telaşlanma belirtisi gösterdi. Rus subayı yanıltıp biraz daha yaklaşmasını bekledi. Subay Çeçen’in bu halini görünce “şimdi secdeler edip namazlar kıldığın Allah’ına kavuşturdum seni dağlı” diye düşündü ve atını Çeçene doğru doldurdu. Çeçen, subayın hedefe girdiğini kestirdiğinde tam göğsünün ortasına nişanladığı tüfeğini ateşledi. Tüfeğin patlamasıyla beraber Rus subayı eğerinin üstünde bir karış havalandı bir an ve bir saman çuvalı gibi atından aşağı kaydı. Miçka suyunun öbür tarafında bulunan Rus askerleri kendi subaylarının atından düştüğünü görünce Çeçen’i yakalamak için haykırışlarla atlarını sürdüler. Çeçen hemen atından indi, subayın sağ elini bir kama darbesiyle kopardı. Onun Frenk tabancasını alıp kendi kemerine yerleştirdi. Subayın kendi kılıcını kınından çıkardı, sahibinin göğsünün üstüne koydu. Onun beyaz atına bindi, kendi atını da yedekleyerek dörtnala Şamilden yana sürdü. Ruslar Çeçen savaşçıya yetişemediler. Çeçen, Şamil’in önüne geldi. Subayın sağ elini

İmam’ın atının ayakları altına attı.
-İşte İmam! Artık bu ğazıkıy (Rus) senin canını sıkamayacak diyerek dönüp kendi Naibine;
-Naip bu benim atımı, atı olmayan bir savaşçıya ver.
-O imansızın kılıcı yok muydu? Kılıcını neden alıp getirmedin? Diye bağıdı birisi.
-Kılıcını kınından çıkarıp göğsünün üstüne koydum. Müslüman’sa da Hıristiyan’sa da yiğit adamın yiğitliğine saygı duymak gerek diyerek;
Kalpağının kenarına sıkıştırdığı lülesini çıkardı. Çarçabuk tütün doldurup ateşledi ve derin bir nefes çekip; pakkkk… diye dumanı savurarak İmam Şamil’in yanına durdu.

Az çok Çeçence anlayan Şamil söylenenleri anlamıştı.
-Bu tütün içmeyi sana helal kıldım. Bu günden sonra senin gibi büyük yiğitlik kahramanlık gösterene vereceğim ödül olacaktır tütün içme iznim. Lakin yiğit olmayanın önümde tütmesine iznim yoktur. O zamandan beri birinin tütün içmesine müsaade verilmesi büyük ödül sayılmıştır. (X.Oşayev – Zamaenın Nei’gaş-1975)”
(Büyüklerin yanında sigara içmeme buradan geliyor olabilir mi)?

NOXÇİYN ĞİLLIK-ÖZDANGAL
Musa Ahmadov-2002 Syf:212
ÇEVİREN: ALİ BOLAT

 

You may also like...

1 Response

  1. Ali Yandır dedi ki:

    Çok değerli Waynax’lar,
    Maksadımız üzüm yemek bağcı ile işimiz yok.
    bu yazıyı okudum.
    Acaba yanlış mı anladım diye bir kaç kez okudum.
    Kendi tarihi değerlerimiz ve dinimizi bu kadar değersizleştirme ve hakkaniyetten uzak yazılan konuları kendi en önemli değerlerimizden olan ğıllık başlığı altında yazmak, yazılmışları okutmak okutturmak ne derece hakkaniyete uygun acaba diye düşünmeden edemedim.
    Burada yazıyı tercüme eden Ali Bolat Hocamın tercüme hatası yapmayacağını bildiğim için yazının içeriğinden bahis ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir