Çocukların Ahmet Amcası
Daha eskilerle birlikte, 65-70’li yılların genç ve çocuk yaştakileri de hatırlar Ahmet Amcayı, Hükümet Konağı karşısında Parlak’lara ait köşe de; ufak tefek, zayıf, sarışın, renkli gözlü, cana yakın, sempatik, dikkati çeken ve tabelasın da “Dava Vekili” yazan Ahmet Amca’yı.
1912 doğumli rahmetli Ahmet Amca (Akdoğan) Çardak’lı Dişnoy Kabilesindendir. Göksun’da öğretmenlik yapan, benim de Atatürk İlk Okulu birinci sınıf öğretmenim olan Rahmetli Mecit Akdoğan’la amcazâdedirler.
Akdoğan’lara Çardak da “Madalar”da, denir. Neden ? derseniz, Ahmet Amca’nın babası Maraş Devlet Hastahanesi’n de doğduğun da, hep esmer çocuk görmeye alışkın ebe ve hemşirelerin gözleri; sapsarı saçı, masmavi gözleri olan bu sevimli çocuk doğduğun da hem şaşkınlık hem de sevinçle “Moda bu Moda !” demişler, moda, Çardak’lı da “Madalar” oluvermiş.
Daha önceleri Maraş da tahsildarlık yapan Ahmet Amca, Maraş’lı Zeliha Hanım’la evliliklerinden Allah ömürlerini artırsın Cemil, Fatma ve Fethiye adlı üç evlatları olur.
Oğlu Cemil, bizlerin de gurur duyduğu Bilimler Tarihi’inde Türkiye’nin yetkin üniversite hocalarından biridir. ODTÜ harici Malezya Üniversitelerin de 17 yıl “İslam Felsefesi” dersleri vermiştir.
70’li yıllar da Atatürk ve İstiklal İlkokulu’n da öğretmenlik, 78’ler de Göksun Lisesi Müdür Yardımcılığı yapan Fethiye Hocahanımı zannederim çoğunuz tanırsınız.
Rahmetli Ahmet Amca, Barodan Emekli olan ilk dava vekillerine biridir. 1949’lu yıllar da Göksun’a yerleşir ve görevini burada sürdürür.
O’nun için çok zeki biri olduğu kadar, çok iyi bir hatip olduğu da söylenir. Hatta misafirliğine gittiği ailenin gençleri, kapıda Ahmet Amca göründüğün de; bir birlerine “güzel konuşan o adam geldi” diye bahsedilen biridir O.
Hitabet ve hukuk mevzuatına hakim olması O’nun davalar da savunma gücünü artıran önemli faktörlerdendi. Çok çetin davalara girdiğin de, O’nu tanıyanlar peşinen “O, girdiyse mutlaka kazanır” denilirdi O’nun için.
Çok güzel ibret alınacak masal ve Yunan Efsaneleri anlatırdı. Dinleyenlerinden “Bir daha anlat ” ricaları alırdı. Göksun da yaşayan Çardak’lılara uzun kış geceleri cirdingiş ziyafeti sonrası Hz. Ali Cenkleri okurdu.
Çok neşeli bir insandı rahmetli. Ne zaman bir akardiyon sesi duysa, yerinde duramaz kalkar oynardı. İyi bir briç oynadığı da hep söylene geldi.
Hep “çok”larla yâd edilen bu insan, çok da kitap okurdu. En son okuduğu kitap, Halide Edip Adıvar’ın “Ateşten Gömlek” adlı şaheseriydi ki; malesef kitabı yarım kalmıştı ömrü bitirmeye kâfi gelmemişti…
Çok da şık giyinir, kravatsız sokağa asla çıkmazdı rahmetli. Hatta O’nun için gündüz ayrı akşam ayrı elbise giydiği de söylenir.
Anlıyacağınız, o günlerin Göksun’un da; Dünya ve Türkiye gündemini takip eden, duyarsız ve umursamaz yaşamayan bir entelektüeldi Ahmet Amca.
Kendisi Tercüman, oğlu Cemil Cumhuriyet Gazetesi okurlardı. Düşünsenize, bir eve giren iki farklı dünya bakışına, öz güven ve ailede ki hoş görü ortamına ? Nitekim böyle bir aile sonradan gururumuz olacak Prof. Dr. Cemil Akdoğan’ı çıkardı.
İyi bir Demokrattı.1964 yılın da İnönü’ye yapılan süıkast girişimin de; bunu nefretle telin edecek, telgrafla “geçmiş olsun” diyecek kadar insani meziyetleri ağır basan bir adamdı O.
Uzun süre Göksun Ortaokulu’nda; Okul Aile Birliği Başkanlığı da yapan Ahmet Amca, zar-zor geçimlerini sağlayan aile çocuklarının okumaları için çok gayretler sarf etti.
Okul idaresiyle geceleri, köyden gelip de ev tutarak kalan öğrencileri kontrol ziyaretlerin de; fukaralıklarıyla yürek sızlatanları gördüğün de gerekli mali destekte de geri kalmayan yine O’ydu. Kazandığından, dağıtmayı çok seven “veren el “i vardı O’nun.
Editörlüğünü kendisinin yaptığı, yayın hayatı bir kaç yıl süren “Göksun” adlı mahalli bir gazete de çıkarmıştı Ahmet Amca.
Çocukların Ahmet Amcası, rahmetli Yılmaz Yalçın’a ait Saray Sineması’na yakın yerde oturduğu için; parasızlıktan sinemaya giremeyen, orada bekleşen çocukları görür görmez, büfeye alâyının parasını verip çocukların sevinç çığlıklarıyla salona girmesinden büyük bir keyf alırdı Ahmet Amca.
Ayakkabı boyacıları, yakınlarında ki esnaf çırakları, gariban aile çocukları hep yakın dostlarıydı O’nun. Mahalle çocuklarıyla da arası çok iyiydi, sabah evden çıkışta, akşamları eve dönerken “Ah-meed Amcaa ! Ah- med Amcaaa ! ” diye hoş seslerle karşılayanları öper, başlarını okşar, onların hep gönüllerini alır, memnun ederdi rahmetli onları.
Çocukların Ahmet Amcası, iş yerinin karşısın da bulunan Adliye Binası’na geçerken, malesef yine bir çocuk tarafından bisikletle çarpması sonucu kalçası kırılmıştı.
Çocuğa karşı kin oluşmasını diye; ailesine bile çocuğun kim olduğunu “Çocuk Dostu” Ahmet Amca hiç söylemedi. O kalça kırığı O’nun ölüm sebebi sayıldı. Kimbilir belki de, O’na “vaktin doldu gel !” diyen Biri vardı…
1977 yılın da 65 yaşın da aramızdan ayrılan çocukların Ahmet Amcası’nın Kayabaşı Mezarlığı’na defni sırasında ki, çocuk izdihamını gören hoca efendinin de dikkatini çekmiş ki; “Ben bu yaşıma kadar çocukların çok olduğu böyle bir define rastlamadım” itirafın da bulunmuştu.
Nitekim “çok” lara alışmış Ahmet Amca’yı o mezarlığı dolduran çocuklar, O’nu son yolculuğunda da yalnız bırakmamışlardı…
Bilirsin, çocuk sâbidir Ahmet Amca, günahsızdır masumdur,
Allahü alem iyi yerdesiniz Ahmet Amca.
Şehriniz sizi yine rahmetle andı Ahmet Amca…
Dr. Mustafa Coşkun KALE’nin,
Henüz yayımlanmamış,
“Küçük Türkiye’m GÖKSUN” adlı eserinden
Kaynak: https://www.marasgundem.com.tr/makale/cocuklarin-ahmet-amcasi-18603