Çeçenya 2010 – 1
-1-
“İçinde Bulunduğumuz Durum Hakkında Gözlemler ve Düşünceler”
Çeçen etnik kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak atavatanımızda (Daymohk) son yirmi yıl içinde meydana gelen gelişmeler, olaylar, kanlı savaşlar nedeniyle oldukça yüklü, kafa karıştırıcı, sinir bozucu bir süreç yaşadık ve hala yaşamaya da devam ediyoruz. Bir bilgi kirliliği süreci yaşadığımız, içinde bulunduğumuz ortamın göstergeleriyle netlik kazanmış durumda. En aydın insanlarımızın bile bu kirlilikten nasibini aldığı bir gerçek. Çeçen halkı olarak, özellikle son on yılda yaşadıklarımızın üzerine, farklı görüşlere sahip, farklı kaynaklarla aydınlatılmış insanlar olarak “karşılıklı anlayışa dayalı bir halde” ne yazık ki pek konuşamıyoruz. Çeçenya konusu hakkında “farklı bir düşünce” izine rastlanıldığında, ideolojik ve basmakalıp ifadelerin kullanıldığı, fikri yönden zayıf, sadece kulaktan dolma söylemler sanal ortamlarda farklı gruplar ve sitelerde boy gösteriyor. Türkiye’de son birkaç yılda Çeçen savaşına bakış açısı tüm konuşulanları dini motiflerle süsleyerek söyleme alışkanlığı oluşturdu. Çeçenya konusunu inanca dayalı söylemlerle ele alma alışkanlığı ise tartışma adabını, nezaketini ve seviyesini de ortadan kaldırıyor. Farklı görüşlerdeki insanlar sanki farklı inanç taşıyormuşçasına pervasızca dışlanıp suçlanabiliyor. Bilgi birikimi ne olursa olsun kulaktan dolma duyumlarla hareket eden bir gencimiz, farklı düşünen üstelik kendisinden yaşça da büyük birisine sanal ortamlarda haddini kat kat aşan fütursuz yorumlar yaparak saldırabiliyor. Buna ilaveten kişisel olarak “yakınlarını incitmekten çekinme endişesi” de bir baskı unsuru olarak bazı görüşlerin saklanmasına yol açıyor. (sonuçta, suçlayan da suçlanan da hep aynı küçük ailenin bir parçası ve hep yüz yüze bakacaklar) Bazı düşünceler ise, üzerinde yeterince konuşulmadığı için, doğru yanlarıyla birlikte zaman içerisinde kayboluyor. Bu durumda da “üzerinde konuşulan konu” sadece tek bir bakış açısından ele alınan, yanlışlarla dolu kesin yargılara dönüşebiliyor. Bir toplumun kendisini ilgilendiren konularda doğru bilgilerden uzaklaştıkça bağnazlığın ve cehaletin pençesine düşeceğini de biliyoruz. Cahil toplumların ise geleceği daima karanlıktır.
Şüphesiz ki, salim bir kafayla düşünüldüğünde tüm yaşanılan ve yaşanılmakta olanların tahlilini yapmak, tek yanlı bilgilerden arınmak mümkündür. Bunun yolu ise yaşanılanları, anıları ve söylemleri hatırlayarak yorumlamaktan geçiyor.
Bazı gerçekler ne yazık ki zamanla daha net anlaşılıyor. İçinde yaşarken, bizleri kapıp götüren hamasi duygularla dolu ruh halimiz ve bunun sonucu oluşturduğumuz davranışlarımız, aradan geçen zamanla birlikte, bir anlamda soyunduğumuzun işin ciddiyetini kavramaktan uzak düşüncelerimizin de sonuçlarını ortaya koyuyor. Dünyada gelişen olaylar, zamanında ne tür yanlışlar yaptığımızı artık çarpıcı bir biçimde gösteriyor. İşte bu durumlarda, öngörü eksikliğimizin etkisiyle dünya gerçeklerinden uzaklaşmış düşüncelerimizin yıkıcı ve acı gerçekleriyle karşılaşıyoruz. Hatalarımızı kabullenip gerçeklerle yüzleşmek, özeleştiri yapıp yeni projeler, fikirler üretmek yerine, hamasi duygusallığımızla dolu, gerçeklerden kopmuş idealistliğimizi inatla koruyarak önyargılarımızla yaşamaya hala devam ediyoruz. Galiba sorunlarımız biraz da bundan kaynaklanıyor.
Bugün, bizlere düşenin “Sadece kültürel açıdan değil, insan nesli açısından da son 20 yılda tüm nüfusunun dörtte birini yitirerek yok olmanın eşiğine gelmiş bir toplumun parçası olarak” birbirimize küfretmeden, kırmadan, incitmeden, farklı fikirlerimize saygı duyarak sahip çıkmak olduğuna inanıyorum.
Erol YILDIR
2010 Kasım