Çeçenya  2010 – 2

-2-

Son 20 Yıllık Sürecin Kısa Kronolojisi ve Geçmişe Eleştirel Bir Bakış”

– BAĞIMSIZLIK İLANI ve I. SAVAŞ –

1990 yılında Çeçen-İnguş Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, artık dağılma sürecinin son dönemlerini yaşayan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin içinde yer alan Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFCR)’ne bağlı olarak varlığını sürdürmekteydi. 1944 yılında Stalin döneminde sürgüne gönderilen ve 1957 yılında Khrushchev döneminde iade-i itibarlarını tekrar kazanan nesillerin yaşadığı bu dönemde Çeçen-İnguş Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, “Demirperde” gerisindeki bir ülke olarak NATO’ya bağlı batı ülkelerine (ve dolayısıyla Türkiye’de yaşayan bizlere de) kapalıydı.

SSCB çatısı altında birleşen Sovyet Cumhuriyetlerinin birbiri ardı sıra bağımsızlıklarını ilan ettikleri bir süreçte, Çeçen halkı da 24-27 Kasım 1990’da topladığı bir kongre ile “Bağımsızlık kararı” aldı. Çeçen-İnguş ASSR’nin Yüksek Sovyetinin başkanı Zavgaev’in, meclisi fesih etmesi için 1991 yılında halk mitinglerine başlandı. (Bu dönem aynı zamanda başka ülkelerde yaşayan farklı vatandaşlıklara sahip Çeçenlerin Daymohka ilk kez rahatlıkla girebildikleri dönemdir.) Bu mitinglerin sonucunda ve aynı tarihlerde Moskova’da yapılan başarısız darbe girişiminde Yeltsin’e karşı darbecilerin yanında da yer alan, itibarını yitiren Zavgaev isteksizce de olsa görevden çekildi. Rusya’nın savaş ve ambargo tehditlerine aldırmayan ülkede Devlet Başkanlığı ve Parlamento seçimleri yapıldı. Uluslararası gözlemcilerin de takip ettiği bu seçimlerde, halkın tamamına yakınının desteğini alan Dudaev, ilk Cumhurbaşkanı seçilerek 1 Kasım 1991’de Çeçen Cumhuriyetinin kurulduğunu tüm dünyaya açıkladı. Bu süreçte Vaynah toplumunu oluşturan kardeş İnguş halkı da İnguş Cumhuriyeti olarak mevcut statüde (yani Rusya Federasyonu çatısı altında) varlıklarını devam ettirmeye karar vererek kendi sınırlarını çizdiler. Böylece Çeçen-İnguş Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti dönemi fiilen sona ermiş oldu. Ancak, SSCB’nin dağılma sürecinde Sovyet Cumhuriyetlerinin bağımsızlık ilanlarını kolaylıkla tanıyan dünya devletleri Çeçen Cumhuriyetine bu anlayışı göstermediler. Böylece, Çeçen halkının bağımsızlık ve devletini yeniden ihya etme isteği uluslararası arenada bir kabul görmedi.

Dünya devletlerinin Çeçen Cumhuriyetini tanımamasının temel nedenlerini şimdi, yaşananların ışığında geçmişe analitik bir yaklaşımla göz attığımızda şu özet başlıklar altında sıralayabiliriz:

  1. Ülkenin doğal kaynaklarının zengin olması ve büyük sermaye çevrelerinin ilgisini çekmesi neticesinde kurgulanan stratejiler.
  2. Rusya’nın bölgedeki gelişmeleri kendi iç meselesi olarak göreceğini hissettirmesi üzerine, başta Amerika ve Avrupa olmak üzere tüm Nato ülkelerinin yıllarca karşı blok olarak gördükleri SSCB nin en büyük Cumhuriyeti olan Rusya Cumhuriyeti ile ilişkilerini bozmak, mevcut ve olası çıkarlarını zedelemek istememeleri.
  3. SSCB’yi de yıllarca yöneten kadroların yer aldığı Rusya SFSR’nın bu dönemde yürüttükleri karışık ve stratejik hamlelerle dolu politikasına Çeçen Politikacıların ve siyasetçilerinin aynı hızda ve öngörüde cevap verememesi. SSCB’nin dağılma süreciyle aniden ortaya çıkan siyasi gelişmelere ayak uyduracak olgunlukta, yetişmiş ve fikri olarak kendini hazırlanmış kadroların bulunmaması.
  4. Yeni kurulan Çeçen Cumhuriyetinin, dağılma sürecinde bağımsızlıklarını ilan eden 15 Sovyet Cumhuriyeti ile aynı statüde olmayıp, Rusya SFSR ye bağlı 14 Otonom Cumhuriyetten biri olması.
  5. Demokrasiye dayalı bir devlet yapılanmasında siyasette olması gereken muhalefetin oluşamaması veya dağılma sürecinde yaşanan hızlı politik gelişmelere tamamen duygusal ve hissi olarak yapılan yaklaşımlar. Bölgede Rusya’nın yürüttüğü politikanın ileride oluşturacağı sonuçlarına karşı halkı uyaran seslere kulak asılmaması. Bu dönemde Çeçen politikacılarına dışarıdan yapılan fikri yönlendirmelerin de aynı doğrultuda olması.
  6. Geçmişten gelen acılarla yoğrulmuş-yalnızlaşmış bir halkın, aşırı hissiyata dayanan ve bu nedenle dünya gerçeklerinden uzaklaşmış düşüncelerinin Çeçen toplumuna hakim olması. Halkı etkisi altına alan bu düşünceleri, devlet-siyaset-politika gibi kavramlarla kolayca uyuşmayan “Çeçen halkının henüz tam anlamıyla millet aşamasına ulaşmamış” klancı yapısının olumsuz olarak tetiklemesi. Bu hissiyatın daha tanınma aşamasında dış dünyaya yansıtılmasıyla oluşan anti etkileşim.

(Fikri sorumluluk : E.Yıldır)

Darbe girişiminden sonra dünyada sempati kazanarak Rusya Başkanlığına gelen Yeltsin, Çeçenlerin bu bağımsızlığını ve Cumhurbaşkanı olarak da Dudayev’i tanımayarak ülkede olağanüstü hal ilan etti. Rusların olası bir saldırısına karşılık Dudayev’de sıkıyönetim ilan etti. Rusların Dudayev’i tutuklamak için gönderdikleri özel birlik Çeçenler tarafından yakalanarak Rusya’ya iade edildi. Derin bir ekonomik krizin hüküm sürdüğü 1994 yılına kadar ulaşan süreç, Çeçen Cumhuriyetinin devlet örgütlenmesinin tamamlanması, meşruiyet ve tanınma çabaları ile geçti. Bu dönem de ekonomiyi besleyen kaynaklardan olan teknoloji ve endüstride görev yapan çeçen vatandaşı Rus kökenliler ülkeyi terk etti. Ülkede işsizliğin artması yasal geçim kaynaklarının da hızla azalmasına neden oldu. Rusya ise 31 Mart 1992′de “Rusya Federasyonu”nu kurarak, 12 Aralık 1993’te Rusya Federasyonu Anayasası’na, SSCB döneminde Rusya SFSR ye bağlı 14 Otonom Cumhuriyeti (bu federasyonu kuran anlaşmayı imzalamayan “Çeçen Cumhuriyeti”ni de) dahil etti.

Dünya kamuoyunca tiyatro seyrinde hızla gelişen olaylar neticesinde Rusya, 11 Aralık 1994’te Çeçen topraklarına girdi. Dünya, bu işgali Rusya’nın toprak bütünlüğünü korumaya yönelik iç meselesi olarak gördü. İki yıla yakın devam eden savaş, Çeçenlerin destansı müdafaası ile 31 Ağustos 1996’da Rus güçlerinin mağlubiyeti ile sona erdi. (Ancak, bu tarihten birkaç ay önce 22 Nisan 1996’da, Çeçen lideri Dudayev öldürülmüştü) Rusya Federasyonu ile Çeçen Cumhuriyeti arasında, 31 Aralık 2001 yılına kadar bağımsızlık konusunun dondurulduğu Rus tarafının Çeçen devletini “de facto” olarak tanıdığı barış anlaşması yapıldı.

Bu dönem aynı zamanda tüm dünyanın “Çeçen” adını yakından ve kalıcı olarak tanıdığı bir süreçti. Bu dönemde “ÇEÇENYA DIŞINDA GELİŞEREK”  günümüze kadar etkileri devam eden,  hatırlamamız ve tahlil etmemiz gereken bazı başlıkları şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Çeçenlerin verdikleri bağımsızlık mücadelesi özellikle Türkiye ve İslam ülkelerinde yaşayan insanların gururunu okşayarak büyük gönül desteğini kazanmıştı. Bosna’da, Filistin’de katledilen müslümanların acısını çaresizlikle yıllardır içine gömen islam dünyası, neredeyse daha önce adını bile bilmedikleri “çeçen” denilen küçük bir halkın kendilerinden kat kat fazla Rus askerlerini dize getirmesini sevinç ve şaşkınlıkla izliyordu. (Çeçenler, özellikle sivil olarak çok kayıp veriyorlardı ama sonunda öçlerini de alabiliyorlardı..!) Çeçenler artık ümmetin onurlu savaşçıları olmuştu ve desteklenmeyi hak ediyorlardı. Hatta bu destek diğer ülkelerde de oluşmuştu ve bölge, uluslar arası basının güncel ilgi alanı içerisine girmişti.
  2. Çeçenlere yapılan bu destek, resmi olmayan (ancak resmi kurumların, halkın gönül desteğini gördükleri için engel de olamadığı) sivil girişimlerle oluşturulmuş dayanışma komiteleri ve yardım dernekleriyle maddi bir boyut ta kazanmıştı. Müslüman Halkların yaptıkları yardımlar çok büyük boyutlara ulaşıyordu. Çeçen savaşından önce adı bile duyulmamış (ve bazıları yeni kurulan) farklı amaç ve çıkarları olan dernek, vakıf ve komiteler aldıkları yardımlarla büyük maddi güçlere ulaşmışlar, yardımlardan kendilerine kalan paylarla donanımlarını ve organizasyonlarını güçlendirmişlerdi.
  3. Toplanan maddi yardımların baştan çıkarıcı boyutu, yeterince kayıt altına alınamayışı birçok komite ve derneğin Çeçen bağımsızlık mücadelesini (fikri boyutunu ve tarihçesini bile yeterince bilmeden) üstlenmesine, müslüman halkın desteğini kaybetmemek veya daha da artırmak için (bilerek ya da bilmeden) “Cihadi bir boyuta taşıyarak” gündeme oturtmalarına yol açmıştı. Şüphesiz ki, Çeçen özgürlük mücadelesi özünde hem de tarihsel bir boyutu olan cihadi bir yöne sahipti. Ancak dini motiflerin sınırsızca öne çıkarılması, bağımsızlık mücadelesinin “mutlaka desteğini kazanmak zorunda olduğu” demokratik ve siyasal yönlerinin zayıflamasına, halkın ve liderlerin akılcı harekatlardan, dünya gerçeklerine uygun planlamalardan uzaklaşmasına ve aşırı kaderci bir anlayışa kapılmasına da yol açmıştı. Çeçen halkının bağımsızlık idealinin sonucunda oluşan milli boyutunun değişerek adeta sadece bir din savaşına dönmesi, farklı ülkelerden savaşmak ve “şehadet özlemini yaşamak” üzere bölgeye gelen kişilerle daha da güçlenmişti.
  4. Halktan toplanan yardımların farklı yöntem ve değişik aracılarla yollanması, tek bir kanalda toplanmayarak, farklı kişilere ulaşmasının Çeçen Cumhuriyetinde “kuvvetler birliği” ilkesini yok eden tehlikeli bir sonuç doğurduğu çok sonraları anlaşılacaktı. Özellikle, Dudayev’in ölümünden sonra dış yardımlarla palazlanan farklı güçler merkezi otoriteyi zor durumlara düşürecek ve çok kötü sonuçları olacak ferdi hareketlere de zemin hazırlayacaktı.
  5. Çeçen Cumhuriyetinde yaşayan veya savaşan kişilerle diyalog kurabilenler bu ülke ile kurulacak bağlantılarda bir anda aranan kişilere –daha önce yeterince bilgi sahibi bile olmadıkları bir konuda– tamamen rastlantısal aranan otoriteler haline dönüşmüşlerdi. Bir anda “kısmi popülariteye sahip olma” çeşitli sorunları da birlikte getirmişti. Bu durum, kişisel zaafların genele mal edilme riski, siyasi görüşlere dayalı farklı politik görevlendirmeler, çeşitli çıkarcı davranışlar gibi yıkıcı sonuçlara da oldukça açıktı. Sonuçta, Çeçen Cumhuriyetinden gelen kişiler ve onların sözcülüğünü yapanların eğitim ve kültür seviyelerinin farklılığı, amaç farklılıkları, diplomatik bakış eksikliği gibi etkenlerle yapılan ve geniş coğrafyada asla kontrol edilemeyecek sayısız toplantı, sohbet ve basın açıklaması kamuoyundaki etkileri hala hissedilen kalıcı bilgi kirliliğini ve yanlış anlaşımları da beraberinde getirmişti.
  6. Çeçen mücadelesinin başlangıçta haklı ve meşru bir “Bağımsızlık Mücadelesi” olarak görülerek aldığı insani destek (Türkiyedeki tüm Kafkas Halklarının da desteğini aldığı Avrasya eyleminde olduğu gibi), dinsel motiflerin ön plana çıkmasıyla hızla kaybedildi. Bu değişim Çeçen mücadelesinin, demokratik platformların desteğini yitirerek sadece dini radikal grupların ve çeçen asıllı vatandaşların ilgi alanına giren bir cendereye sıkışmasına da yol açtı.

(Fikri sorumluluk : E.Yıldır)

Erol YILDIR

2010 Kasım

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir