TRT’nin Gizemli Tarih Hititler Belgeseli
Gizemli tarih; Hititler TRT belgeseli Hititlerle ilgili bilgiler içeren bir belgesel. Bu belgeselde bugün kabul edilmiş bir görüşün yansıtılması kadar tabii bir şey olamaz. Ne var ki bu belgeselde yer alan ve bize göre doğrulanması mümkün olan ve olmayan iki husus üzerinde duracağız. Birincisi Hititler kendilerini nasıl tanımlamışlardır? İkincisi Hititler Anadolu’nun yerli halkı mıdır? Değilse nereden ve hangi güzergahtan gelmişlerdir? TRT’nin bu belgeselinde konuyla ilgili bilgi veren akademisyenler Hititlerin kendilerine Hatti veya Hitit demediklerini, kendilerini Neşa olarak tanımladıklarını belirtmektedirler. Antik dönemden itibaren Anadolu ile sıkı ilişki içinde olan Kafkasya ile ilgili, gerek antik çağ tarihçisi, gerek arkeolog olarak akademisyen sayısının sınırlı olduğunu, Hititologların Kafkas dillerine sırtı dönük olarak Avrupaya gözlerini, bakışlarını dikmeye kesintisiz devam ettiklerini belirtmek gerekir. Bir parça bilimsellik adına araştırma zahmeti akademisyenlere ait olmalıdır.
Konuyla ilgili olmayan birisi bu TRT belgeselini izlediğinde bugün Hitit olarak bilinen Hititler ile Hatti’nin kesin bir çizgi ile ayrıldığını düşünecektir. Oysa konuyla ilgili bilgi veren akademisyen de bilmeli veya bilir ki Hitit tabletlerinde sayısız URU Hatti, KUR URU Hatti, LUGAL KUR URU Hatti şeklinde kayıtlar yer alır. Anlamı ise Hatti ülkesi, Hatti devleti, Hatti ülkesi kralı şeklindedir. Sayısız geçen bu ifadeler neyi göstermektedir? Bugün Hititlerin ve Hattilerin ayrı oldukları temeline oturtulan ve Hitit dilinin Hint-Avrupa dili olduğu kabulü ile kendilerine köken arama çabaları gösterenler farklı tezleri ileri sürerek doğru bilgileri sunmamaktadırlar. Hititlerin Anadoluya Kafkaslardan geldiklerini belirtmektedirler. Çünkü genetik bulgular inkar edilemez bir biçimde konuyu açığa çıkarmakta ve Kafkasya ile ilişki kurmaya zorlamaktadır..
Ancak Balkanlar üzerinden geldikleri tezini gündemde tutmaktadırlar ve TRT belgeselinde de bu durum açık bir şekilde akademisyenler tarafından belirtilmektedir. Hititlerin Alpin ırkından oldukları antropolojik bulguların ortaya koyduğu bir husustur. Ancak Avrupa tezi kendilerinin de Alpin ırkından olduklarını belirtmekte ve böylece köken arama çabaları Kafkasya’ya uzanmaktadır. Işık savaşçıları adlı eserimde belirtildiği gibi Antik çağda Avrupa içlerine, gerek akın, gerek farklı nedenlerle göç eden Basklar gibi Anadolu, dolayısıyla Kafkas temelli insanların böyle bir kökeninin varlığı düşünülmelidir dedikten sonra Hititler için Avrupalıların bir güzergah belirlemeye çalıştıklarının açıkça görülebildiğini ifade etmek gerekir.
Urartu, Hurri, Hatti, Hitit temelini oluşturan etnik yapının Kafkasya ile ilişkileri kabul edilmektedir. Geliş güzergahının balkanlar olarak belirtilmesi ise farazi bir şeydir ve ispatı namümkün bir durumdur. Peki belgesele konu Hititler kendilerini nasıl tarif etmişlerdir? Bu açıklamalardan sonra şu hususun altını çizerek belirtmek isterim; Hitit kayıtları, Hitit tabletleri, Hitit yazıtları açık bir şekilde bu insanların kendi devletlerine HATTİ DEVLETİ, ülkelerine HATTİ ülkesi, Krallarına HATTİ kralı dediklerini yazar. Sayısız kayıt orta yerde dururken aksini hiçbir akademisyen ve hiçbir kimse ama hiç kimse iddia edemez. Aksini iddia edenin gözlerine bizzat gösterilebilir. Kendilerine Neşa dedikleri konusuna gelince; bu şekilde kayıtların varlığını tabletlerde görebiliriz. Bu hususta Çokayev’in Naxço sözcüğünün arkaik yapısı konusunu bu yazının sonuna bırakıyorum..
Antik Anadolu Kafkasya ile çözülür ve açığa çıkarılabilir. Hitit dilinde akuzatif bir yapının olmadığı, dolayısıyla bir Hint-Avrupa dili olmadığı eserimizde dil bilimi çerçevesinde ortaya konulmuştur. İncelemek isteyen hangi dilbilimci varsa, hangi Hititolog varsa eser ortadadır. Bir de şu hususu belirtmek isterim. Hurri, Urartu, Luvi, Lukka, Hatti, Hititler ile Çeçen bağı kurduğumda kalabalık bir isim zikredildiği ve bu kadar olamaz gibi bir yaklaşım sergilenebilir. Oysa bu isimler için bahsettiğimiz alan bir miktar güneye taşmakla birlikte bugünkü Anadolu topraklarıdır ve bugün üzerinde Osmanlıdan sonra küçülmüş bir Türkiye devleti vardır ki Trakya bahse konu alanın dışında kalır. Yani bahse konu alan Anadolu coğrafyasıdır. Antik çağ dönemini dikkate aldığınızda şehir devletleri, ikincil krallıklar mevcut olduğunu görürüz. Yani devlet, devletçik varlığı söz konusudur ve aynı etnik temele dayandığı görüşümüzle birlikte ilişki için önemli delillerden biri olan dil ilişkisinin varlığını belirtiyoruz.
Bağ kurmanın en önemli unsurlarından biri biyolojik gen varlığı, ikincisi dil ilişkisi, üçüncüsü basit anlatımla kap kacak, çanak çömlek vs. arkeolojik bulgular gibi hususlardır. Antik dönem Anadolu için Alpin ırkı genetik bulgularının ifadesi onlara aittir. Anadolu’daki arkeolojik bulgular Kafkasya ile ilişkilendirenler bilim çevrelerinin bilimsel açıklamalarıdır ve dil bağı konusunda belli hususlar tarafımızca ifade edilmektedir. TRT belgeselinde de konu edilen Neşa konusuna gelince, Hitit&Çeçen dili garmatikal benzerliği ve Hitit literatürünün akuzatiflik sorunu adlı eserimizden şu bölüme yer vererek sonlandırmak isterim.Nakh ve Nakhço sözcüklerinin tarihsel olarak varlığı bilinmektedir. Çeçen dilbilimci Çokayev Nokhço sözcüğünün arkaik yapısını inceler; Naşaxa(arketipnasaxa):Nasaxa→Naşaxa→Naşxa→Naçxa→Naxça:Naxçava→Naxçav→Naxçuo→Noxçuo toponomi isimleri olarak texa Neşxa, seha Neşxa. Çeçen klan ismi Neşxoy buradan gelir der. Her ne kadar bu kitabımızda Çeçen-İnguş-Batsbiler kendi aralarında ifade ettikleri şekliye WayNakh nitelemesi yapılmış ise de Nakhço tanımlaması tarihsel olarak varlığını kapsayıcı özelliği ile devam ettirmiştir.
Bu açıklamalardan sonra Çokayev’in yukarıda ki dönüşümlerden Neşxa gösterimi ve Hititlerin kendilerini Neşa olarak adlandırmalarını Hitit dili açıklamalarımıza dönük bir başlangıç olarak kabul edebiliriz. Çokayevin arkaik yapı ile ilgili açıklamasında yer alan ve bugün yerine Çeçen sözcüğünün kullanıldığı Naxço kelimesinin tarihsel kullanılış şekilleri, araştırmacıların, akademisyen Hititolog, Arkeolog ve antik çağ tarihçilerinin bakışlarını Prometenin ateş çaldığı coğrafyaya, yani Kafkasyaya bakışlarını çevirmeleri bilim adına fayda sağlayacaktır.
Hami ÖZDİL