Türkiye’deki Çeçen Mülteciler (Sığınmacılar)
Çeçenistan’da 1994 – 96 yılları arasındaki savaşta Türkiye’ye hemen hiç mülteci gelmedi. Gelmiş olsa da münferit olduğu için kamuoyuna çok yansımadı. Ancak ikinci savaşın başladığı 1999 yılının ilkbaharında Çeçenistan’daki yoğun bombardımanlar sonucu on binlerce sivil insan, ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Birçoğu eski Sovyetler Birliği topraklarındaki akrabalarının yanına gittiler. Birçoğu da gidebildikleri her tarafa dağıldılar.
Bunlardan önemli bir kısmı da Avrupa’ya gittiler. Avrupa’nın hemen her ülkesinde halen sayıları on binleri aşan Çeçen mülteciler yaşamakta. Her ülkenin uygulaması aynı olmamakla birlikte Avrupa ülkelerinde yaşamakta olan Çeçenler mülteci olarak kabul ediliyorlar. Onlar için gittikleri ülkelere uyum programları yapılıyor. Çocukları derhal okullara alınıyor, dil öğretiliyor. Eğitime yönelik tüm ihtiyaçları karşılanıyor. Büyüklere de dil ve mesleki eğitim programları yapılıyor. Çalışmak isteyenlere meslek ve iş temini için çaba sarf ediliyor. Belli bir zaman süresince ülkelerinde kalan mültecilere vatandaşlık hakkı veriliyor.
1999 yılının nisan ayında Türkiye’ye gelen Çeçenler, toplu olarak geldikleri için acil olarak İstanbul Kadıköy Fenerbahçe’deki Devlet Demiryollarının kampı ile Ümraniye’de Halilürrahman Camii altına ve Beykoz Tokatköy’de bulunan bir binaya yerleştiler. Bir kısmı da değişik semtlerde bir takım evlere yerleştiler. Ülkelerini terk ederek Türkiye’ye sığınan bu savaş mağduru insanlara Türkiye halkı gerçekten canla başla ellerinden gelen her türlü iyilik ve yardımlarını esirgemedi. Onbir yılı aşkın süredir ellerinden geleni yapmak için gayret gösterdi. Tüm bu çabalara rağmen ne yazık ki bu insanlarımızın hiç de iyi olmayan durumları her gün daha kötüye gitmektedir.
Geçen yıllar içerisinde gidebilme imkânı olanlar Avrupa’ya ve Çeçenistan’a gittiler. Burada kalanlar için ‘neden ülkelerine dönmüyorlar?’ şeklinde sorular sorulmakta olup, kanaatimce Türkiye gibi bir ülkenin kendi ülkesine gelmiş bir avuç mağdura bu soruları sormak yerine tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi insan gibi yaşama imkânlarını onlara sağlaması gerekmektedir. Bunlar en temel insani haklar ve taleplerdir.
Savaş sebebi ile ülkelerinden ayrılarak Türkiye’ye gelen ve sayıları bin kişiye dahi ulaşmayan bu kardeşlerimizin durumlarının düzeltilmesi hayati önem arzetmektedir. Güvenlik, Barınma, Eğitim, Sağlık ve Gıda her insan için en temel beş ana ihtiyaçtır. Bunların karşılanması da ancak devlet eli ile mümkündür. Bu konuları satır başlıkları ile özetle ele alırsak;
Barınma: Yukarıda bahsedildiği gibi onbir yıl önce savaş şartlarında geçici olarak Çeçenlerin yerleştikleri her üç kamp insan ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzaktır. Beslenmeleri oldukça yetersizdir. Özellikle çocuklar için durum içler acısıdır. Bu mekanlar sağlık yönünden son derece elverişsizdir. Elektrik, su, kanalizasyon, ısınma sorunları had safhadadır. Elektrik ve suları çok zaman kesiktir. Bu yerlerde yaşayan insanların sağlıklı olarak hayatlarını sürdürmeleri mümkün değildir. Bazı zamanlarda basına da yansımaktadır. Bu kamplardaki yaşam şartları tüyler ürperten bir durumdadır.
Bu konunun çözümü, bu insanlarımızın Toplu Konut İdaresi kanalı ile ya da başka bir şekilde sağlıklı, yaşanabilir konutlara yerleştirilmeleridir.
Çalışma: Bu kardeşlerimiz geldiklerinde birçokları meslek sahibi idiler. İçlerinde mühendisler, değişik işlerde uzman insanlar vardı. Ancak ellerinde bulunan geçici ikamet tezkerelerinde ‘çalışamaz’ kaydı bulunmaktadır. Çalışmak ve alınlarının teri ile geçim yapmak istemekteler, ancak resmi olarak çalışamamaktadırlar. Kaçak olarak çalıştıkları zaman ne sosyal güvenceleri olmakta, ne de hak ettikleri parayı alabilmektedirler. Ayrıca ellerindeki ikamet tezkeresinde ‘çalışamaz’ kaydı olduğu için çalıştıkları takdirde suç işlemiş olmaktadırlar. Birilerinin yapacağı yardımın dışında bütün yollar kendilerine kapatılmış olmaktadır. Avrupa’da aynı durumda olanları ziyarete gidenler sadece elinde bir çiçek demeti ile gidebilirken ne yazık ki bu güzel insanlarımız ne hallerdeler? Düşündüğümüzde okuması, çalışması, engellenen, çok kötü ortamlarda yaşayan ve sağlıklı bir şekilde beslenemeyen bu kardeşlerimizin akıbeti nereye varacak?
Ciddi bir sosyal proje ile Devletimizin bu insanlara her yaş ve seviyede meslek ve iş edindirmesi acilen gerekmektedir.
Eğitim: İstanbul’un ortasında onbir yıldır bu kardeşlerimizin çocukları okula gidememektedir. Bir kısım iyi niyetli idarecilerin ve gönüllülerin gayreti ile okula giden çocuklar da yıl boyunca sınıflarda okumakta, yılsonunda herkes karne ve diploma alırken, çok başarılı dahi olsalar (okul ve sınıf birincileri de çıkıyor) onlar karne ve diploma alamamaktadırlar. Bu olay dahi o çocuklar üzerinde çok ciddi olumsuz etkiler yaratmaktadır. Sadece misafir öğrenci gibi okula gidip gelmektedirler. Birçoğu ise hiç gidememektedir. Örneğin bu kampların birisinde okul çağında olup ta okula gidemeyen çocuk sayısı seksen civarındadır. Hepimiz çocuklarımızı okutmak için nice gayretler sarf ederken böyle bir dramı bir düşünelim. Bu çocuklarımızın hayata tutunmaları nasıl mümkün olacak? Hangi işleri yaparak hayatı idame ettirecekler?
Bu konunun çözümü ancak her seviyede okuyan çocukların her türlü eğitim hakkının verilmesi ve bunun için gerekli imkânların sağlanmasıdır.
Sağlık: Sağlık konusunda da çok iyi niyetli ve fedakâr sivil toplum kuruluşları ve sağlıkla ilgili girişimcilerin çabaları bu kardeşlerimizin sıkıntılarını temelden çözmeye yeterli olmamaktadır. Sağlık sisteminde vatandaşlık numarası ile tedavi esas olduğu için bundan yararlanmaları mümkün olmamaktadır. Çalışma izni olmadığı için Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan da yararlanamamaktadırlar.
Bu konunun da geçici çözümlerle değil, köklü olarak çözülmesi gerekmektedir.
Bu kampların dışında bir kısım evlerde bulunan Çeçenlerin de sorunları bunlardan farklı değildir. Ev kiralarını ve ihtiyaçlarını gönüllü vatandaşlar, dernek ve vakıflar karşılasa da kalıcı ve yeterli olmamakta, beslenme, eğitim, sağlık, çalışma sorunları aynı derecede devam etmektedir.
Esasen bu kardeşlerimiz onbir yılı aşkın bir süredir bu ülkede yaşamalarına, çocukları burada doğup büyümüş olmalarına, Türkiye ile aynı kültürü ve dini paylaşan insanlar olmalarına ve Çeçenistan’ın esasen kuzey doğumuzda da olsa ‘Avrupa’ toprağı olması dikkate alınarak Türk Vatandaşlığı verilmesi gerekir. Tüm yukarıda saydığımız problemleri aşmanın en köklü çözümü budur. Bunun yasal dayanağı da vardır. Türkiye, Avrupa kökenli olmayan sığınmacılara ‘mülteci’ statüsü tanımamaktadır. Sadece Avrupa kökenli olan yabancılara bu statüyü, sözleşmedeki koşullar oluştuğunda tanımaktadır. Çeçenistan’ın ‘Avrupa’da olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.
Bizim talebimiz, mümkünse bu insanlarımıza Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmesidir. Vatandaşlık verilemiyorsa, yukarıda bahsettiğimiz sorunların acilen kalıcı olarak çözüme kavuşmasıdır. Bu konunun artık beklemeye tahammülü yoktur. Hiçbir mazeret de bu konuları ötelemeye gerekçe olamaz. Devletimizin acil ve ciddi girişimi ile bu insanlarımızın bir an önce her türlü temel insan ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Hayırsever Türk vatandaşlarının tüm güçleriyle her gün onlara yardımlarda bulunması, yukarıda anlatılan konulara kalıcı çözüm üretemeyecektir. Tüm komşuları ile sıfır problem, maksimum ilişki parolası ile yol alan hükümetimize yakışanı budur. Hatta çok gecikilmiş bir durumdur. Devletimiz için bu konuyu çözmek hiçte zor değildir.
Türkiye’deki Kafkas camiası ve duyarlı halkımız hükümetimizden bunu acilen beklemektedir.