Başlarken
Sovyetler Birliği, 1980 li yılların sonlarında Afganistan’ı işgal etti. Kızılordu bütün gücüyle bu ülkeye yerleşti. Afganlılar da tüm güçleri ile ülkelerindeki işgalcilere karşı direndiler. ABD başta olmak üzere batılı devletler çok üstün teknolojiye sahip silahlarla Afganlıları desteklediler. İslam dünyası da maddi manevi her türlü yardımını esirgemedi. Yıllarca süren savaşlar sonunda Ruslar Afganistan’dan çıkmak zorunda kaldılar. Bu savaştaki yenilgi Sovyetlerin de dağılmasının başlangıcı oldu. Ancak Rusların ülkelerinden çıkmasından sonra Afganistan durulmadı. Bu sefer birçok etnik ve mezhep farklılıkları barındıran ülkede mücahitler kendi aralarında savaşmaya başladılar. Daha sonraları yeni işgalciler olan Batılılara karşı savaşmaya devam ediyorlar. Sovyetler’e karşı savaşırken onlara ‘mücahit’ diyenler, şimdi ‘terörist’ diyorlar.
1994 yılında ilk Çeçenistan – Rusya savaşı çıktığında katıldığımız toplantılarda bize ‘Çeçenistan Afganistan olur mu?’ diye soruyorlardı. Bu soru karşısında ben Türkiye’deki durumu ve bildiğim kadar Çeçenleri düşünerek kendi kendime şöyle bir kıyas yapıyordum; Çeçenlerde Türkiye’dekine benzer sağ – sol ayırımları yoktu. Kendi aralarında etnik farklılıklar yoktu. Ayrıca Sünni – Şii gibi mezhep farklılığı olacak bir durum da söz konusu değildi, zira hepsi Sünni ve Şafii idiler. Laik –anti laik gibi ayırımlar da mevcut değildi. Kafkasya’nın bazı bölgelerinde olduğu gibi kölelik- beylik sistemi de yoktu. Bir aile gibi, örf ve adetlerine sıkı sıkıya bağlı bir millet idiler. Dünyanın neresinde olursa olsun bir Çeçen diğerinin yanına gittiğinde kendi öz akrabasına gitmiş gibi yakın ve sıcak bir ortam oluşurdu. Öyle ise ‘Çeçenistan Afganistan olmaz’ diye sonuç çıkarıyordum ve soranlara da bu şekilde cevap veriyordum.
Çeçenler, binlerce yıldır Kafkasya’nın stratejik önemi nedeni ile Ülkelerine yönelik olan nice saldırılara, işgallere karşı omuz omuza mücadele verdiler. Her türlü zorlukların üstesinden gelmek için tek yol olan birlik ve beraberlikten asla ödün vermediler. 1865 yılında atalarımız mecbur kalarak şimdi yaşadığımız coğrafyalara gelirken yürekler parçalandı. Ailelerin her biri bir yana savruldu. Onların her birisinin çok büyük dramlar dolu hikayelerinin ne kadarını bilebiliyoruz? Nice zorlukları aşarken nice güzel evlatlarını zamansız toprağa veren, açlık susuzluk ve her türlü olumsuz şartlara karşı omuz omuza yaşama mücadelesi veren o eli öpülesi neslin çocukları olarak Elhamdülillah bu günlere geldik.
Diğer taraftan 1944 yılının Şubat ayında tarihte emsali görülmemiş bir şekilde hiçbir insan geriye bırakılmaksızın Çeçen ve İnguş Halkları Sibirya içlerine sürgün edildi. Yanlarında beş kg.dan daha fazla eşya taşımalarına izin verilmedi. O yılın Şubat ayından Mayıs ayına kadar halkın yarıdan fazlası vefat etti. Son yirmi yıl içindeki gelişmeleri ise hep beraber izledik.
Bu durumda bizim üzerimizde çok büyük sorumluluklar var. Doğduğumuz ve büyüdüğümüz köylerden artık büyük oranda şehirlere geldik. Geldiğimiz ortamlarda çocuklarımız akrabalık bilgilerini, dillerini ve kültürlerini hızlı bir şekilde kaybediyor. Kültürün ana taşıyıcısı dildir. Babalarımızdan aldığımız binlerce yıllık emanet olan dil ve kültürümüzü bizden sonraki nesillere aktarma gayretinde olmamız gerekir. Cemiyetimizdeki okuyanları, ihtiyaç sahiplerini tespit ederek onların sorunlarına çare aramamız gerekir. Gençlerimizin tanışıp kaynaşmalarına vesile olacak güzel organizasyonlar yapmamız gerekir. Dünyada olup bitenleri en güzel şekilde analiz edecek bilim adamlarına ihtiyacımız var. Onları yetiştirme gayreti içerisinde olmamız gerekir. Halen yaşayan büyüklerimizin anlattıklarını, duyduklarımızı bir şekilde yazmak ya da kaydetmek gerekir. Binlerce yıldır gelen sözlü aktarım artık kalmadı. Bugüne kadar gelen kültür aktarımı bir şekilde kayıt altına alınmaz ise bizimle birlikte bu bilgiler de kaybolup gidecektir. Her alanda başarılı nice insanlarımız var. Ancak bizim haberimiz yok. Bu birikimleri paylaşmamız gerekir diye düşünüyorum. Bunun için de önce birbirimizi tanımamız ve kaynaşmamız gerekir. Bu ortamları sağlıklı bir şekilde sağlayacak yerler de cemiyetlerimizdir.
Derneğimizin faaliyetlerine mümkün olduğunca katılalım. Artık çok güzel faaliyetler yapma zamanı. Güzel insanlarımız var. Başarılı gençlerimiz var. İyilikte ve faydalı işlerde yarışalım. Beğenmediğimizi, olumsuzlukları yetkililerle paylaşalım. Faaliyetler için önerilerde bulunalım. Yeni projeler üretelim. Bu sahiplenmedir, bize yakışandır. Bu kadar sıkıntılar yaşamış Çeçen Halkı’nın bölünmesine ve kendi içinde olumsuzluklara neden olacak ortamlara fırsat vermeyelim. Şunlar, bunlar şeklinde Halkımız arasında basit ve köksüz olan bölünmüşlük tuzaklarına prim vermeyelim. Geçmişimizi unutmayalım. Yüzyıllardır birbirleriyle savaşan Almanların, Fransızların, İngilizlerin nasıl bir birlik kurduklarına, Dünyayı nasıl yönettiklerine bakalım. Birbirimizi eleştirirken daha iyiye nasıl ulaşırız diye olumlu yönden eleştirelim, arkasını bilmeden hüküm vermeyelim. Teknolojide baş döndürücü bir hızla ilerlerken, hızla birçok değerleri kaybolan bu Dünyamızda güzel hasletlerimizi yitirmeden yaşamanın yollarını hep beraber arayalım.